15.05.2022

din

sevan nişanyan

din insanın anlamlandıramadığı birçok şeyle bir şekilde başa çıkma yöntemidir.

din vazgeçemeyeceğimiz bir olgudur, ortadan kaldırılması yahut da dine ihtiyaç kalmadı noktasına gelinmesi mümkün değildir. din insanın anlamlandıramadığı birçok şeyle bir şekilde başa çıkma yöntemidir. bu felsefi, edebi, sanatsal ve sosyal bir alanda kaldığı sürece, anlam veremediğin birtakım şeylere – yani doğumdu, ölümdü, haksızlıktı, kaderdi, evrendi gibi anlam veremediği şeylere – bir hikâye anlatarak, bir mite yaslayarak anlam verme çabası, insanlığın bugüne dek en değerli meyvelerinin bir bölümünü vermesine vesile olan bir davranış biçimidir.

bunlarınki din değil ki, bunlarınki putperestlik, dinin sosyal iktidar aracı haline getirilmesi. empoze edilmeye çalışılması. benim mitlerime inanmazsan senin kafanı keserim, sustururum, ayıplarım diyen bir yaklaşım. bu çok tehlikeli bir şeydir, bununla her ne pahasına olursa olsun mücadele edilmesi gerekir, bunun engellenmesi gerekir. maalesef bütün dünyada, özellikle islam dünyasında ve islam dünyasının göçmen kesimlerinde, yani kendi yurtlarından ayrılıp başka ülkelere giden kesimlerinde bu iş çığırından çıkmış bir şarhoşluğa dönüşmektedir.

dinin bir zorbalık unsuru olarak kullanılmasıyla mücadele etmek gerekir. ki bu mahkemenin kararı zorbalık unsuru haline getirilen dinin son derece tipik bir örneğidir.

peki itirazımız ne? üç tane. bir. tanrı -daha doğrusu tek tanrı- fikri sakattır. rasyonel düşünceyi ciddiye alan birini bu devirde ikna etmesi mümkün değildir. kadir-i mutlak'ın günah ve zulüm karşısında aciz kalması absürd bir düşüncedir. kendi mutlak kudretine tabi olanlara kızıp onları orantısız güçle cezalandırması ahlaksız bir düşüncedir. o paradoksu çözmek için iki bin seneden beri döktürdükleri argümanları da toplasan bir incir çekirdeğini doldurmaz. "canım o da irrasyonel olsun, ne zararı var, insan yaşamı sırf akıl mı" diye soracaklardır. kanmayın. mesele felsefi tutarlılık meselesi değil, felsefi tutarlılıktan vazgeçmeyenleri harcama meselesidir. akılcı düşünceyi şiar edinenler isterse küçük bir azınlık olsun. manevi emsal ve öncü olma hakkını onlara tanımayan bir sistem kaç para eder? voltaire ve einstein'ı dışlayan, ama alabama'lı bir kasaba vaizini yahut aşağı güngören'in cahil şeyhini mutlak'ın sözcüsü sayabilen bir anlayıştan kime ne fayda gelir? hangi ufuk genişliği, hangi tecrübe zenginliği, hangi ruh cömertliği, hangi bilgelik o çorak topraklarda serpilebilir?

iki. kitaplar eskimiştir. interneti, ikinci dünya harbini, amerika'yı ve çin'i, matbaayı, insan hakları beyannamesini, profesyonel orduyu, ssk'yı, dna'yı ve organ naklini bilmeyen bir çağda bir cahil filistinli derviş ile bir cahil arabistanlı hocanın söylemiş olduğu sözlerden, ne kadar zorlarsan zorla, bugün için bir ahlak öğretisi çıkaramazsın. bugünün sorularına cevap bulamazsın. ha, vardır elbet orada da bir-iki hikmet incisi: sonuçta insanlığın ahlaki sorunlarının bir kısmı yeniyse, bir kısmı dünden beri var olan sorunlar. ama ona bakarsan sophokles'te de vardır hikmet incisi, karagöz ile hacivat'ta da. üç tane vasat amerikan filmi izlesen, kuran'ın toplamından fazla çıkaracak ahlak dersi bulursun.

üç. aidiyet ahlak bozar. hakikatin tekeli bizimkiler'e verilmiş ise, ötekiler, tanım gereği, hakikat dairesinin dışında kalırlar. kâfirdirler. tahammül edebilirsin, hoş görebilirsin, ama inanamazsın. hemen kılıcı alıp kafa kesmezsin belki, ama riyanın ve çifte standardın çürütücü zehrinden ruhunu kolay kolay arındıramazsın. yarın öbür gün kafa kesenler sahneye çıktığında da, onlara verecek güçlü bir cevabın olmaz. ama peygamberimiz onlara da fazla şey yapmayın demiş, liküm diniküm, kem küm…

o yüzden, sevdiklerini seven arkadaşlarımızı bazen incitme pahasına diyoruz ki, tuttuğunuz yol yol değildir. ufkunuzu kısmaktadır. hakikatin pek çok vechesinden, ve onlara dair birkaç şey bilen insanlardan, sizi soyutlamaktadır. sizi cehele ile aynı kaptan yemek yemeğe mahkum etmektedir. bugünün konularını anlamaktan aciz bırakmaktadır. kontrol edemeyeceğiniz bir öfkenin kollarına sizi teslim etmektedir. sorumsuzluktur. peki seviyorsun, anladık da, dünyayı bu kadar fakirleştirmeye hakkın yok ki?