3.05.2022

mutluluk

louis-ferdinand celine

eğer yeterince uzun bir süre yaşasaydık kendimize yeni baştan bir mutluluk başlatabilmek için nereye gideceğimizi şaşırırdık. her tarafa serpiştirirdik o mutluluk ceninlerini, dünyanın dört bir tarafında leş gibi koksunlar diye ve artık nefes bile alamayacak hale gelirdik. müzede duranların, yani gerçek ceninlerin, görüntüsü dahi hasta etmeye yetiyor kimilerini, hem de kusacak derecede. bizim bir o kadar iğrenç olan mutlu olma girişimlerimiz de öylesine fos çıkıyor ki, bu durum insanı hasta ediyor, hem de adamakıllı öldürmeden önce, enikonu süründürerek.

eğer bunları belleğimizden silmesek bir daha iflah olmazdık. üstelik o umutlarımıza, dejenere olmuş mutluluklarımıza, taşkınlıklarımıza ve yalanlarımıza heyecan katmak adına vardığımız şu noktaya gelebilme uğruna ne emekler harcadığımızdan ise hiç söz etmesek daha iyi olur. sen misin isteyen? ya paralarımız? ya bir de o sonu gelmeyen nazımız niyazımız, ömrü billah yeme de yanında yat. peki ya ille de söz verdiğimiz, verdirdiğimiz ve bizim aklımıza gelmelerinden, ağzımızı doldurmalarından önce başkalarının hiç söylemediğini ya da söz vermediğini sandığımız o şeyler, hele de parfümler ve okşamalar ve kaş göz işaretleri, daha da neler neler, sonunda bir kusmuk gibi geri çıkartılıp önümüze atılmasından korktuğumuz ve daha fazla sözünü etmekten utandığımız için hepsini elimizden geldiğince bir köşeye sakladığımız tüm bu şeyler. bizim eksiğimiz gediğimiz yeterince sebat etmemek değildir, hayır; sorun, sakin bir ölüme doğru giden yolda olmaktır.

insan duyar, bekler, umut eder; orada, burada, trende, kahvede, sokakta, salonda, kapıda; duyar, bekler kötülüğün savaştaki gibi örgütlenmesini; gelgelelim yalnızca kuru gürültü vardır ortalıkta ve hiç kimsenin hiçbir bok yaptığı yoktur asla; ne onların, o zavallı genç kızların ne de başkalarının. kimse gelip bize yardım etmez. kocaman bir boşboğazlık yayılır yaşantının üstüne, kurşuni ve tekdüze, feci derecede cesaret kırıcı bir serap gibi.

kimseye karşı haksızlık etmek istemeyiz. vicdan muhasebesi yaparız, bütün bu şeyleri bir seferde yargılamaya tereddüt ederiz ve özellikle de bu tereddüt sırasında ölmekten çekiniriz; çünkü o zaman boşuna gelmiş oluruz dünyaya. beterin beteri.

bu dünyada esas mutluluk zevkle, zevk içinde ölmek olurdu. gerisi boştur, yalnızca itiraf etmeye bile çekindiğimiz bir korkudur, sanattır.

acele etmeli, kendi ölümünü ıskalamamalı insan. hastalığı, saatleri ve yılları harcayıp dağıtan sefaleti, koskoca gündüzleri ve haftaları kurşuni bir renge bulayan uykusuzluğu, belki de daha şimdiden özenle ve kanaya kanaya insanın rektumundan yukarı tırmanmakta olan kanseri.