31.01.2020

uzun lafın kısası

nilgün marmara: çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi! yiten bu işte.

godfrey hardy: en asil hırs, kalıcı değeri olan bir şeyler bırakmaktır.

dostoyevski: insanlar beni yüreklendirmek için "burada yalnızca sıradan insanlar var." diyorlar. oysa benim karmaşık bir insandan da çok korktuğum şey, sıradan bir insan zaten.

albert caraco: bizim yaşadığımız dünya, kabul olunamaz bir düzene göre kendini düzenleyerek ve bizim nihai amaçlarımıza zarar verecek şekilde sürdürdüğümüz, giderek saçmalaşan bir dünyadır.

jean meslier: din, her dönemde, insan ruhunu karanlıklarla doldurmaktan, gerçek bağlılık ve ilişkileri, gerçek görevleri, gerçek çıkarları hakkında onu tam bir cehalet içinde bulundurmaktan başka bir şey yapmamıştır.

yuval noah harari: modernite şaşırtıcı derecede basit bir anlaşmadır. tüm sözleşmeyi tek bir cümlede özetleyebilirsiniz: insanlar güç karşılığında anlamı terk etmiştir.

andre gide: herkesin hile yaptığı bir dünyada gerçek insan bir şarlatan gibi görünür.

thomas bernhard: bu ülkede bugün nereye bakarsak bakalım, gülünçlüğün bir lağım çukuruna bakıyoruz. bu kadar çok gülünçlük karşısında her sabah yüzümüz kıpkırmızı oluyor.

paulo coelho: en kusursuz cinayet budur: yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.

goethe: nedir insan, hep övülen bu yarı tanrı? güçlerinden, tam da en gereken yerde yoksun kalmaz mı? ve sevinç içinde yükseldiği, acılarla yıkıldığı zaman, tam da sonsuzluğun bolluğunda kendini yitirmeyi özlediğinde, o vurdumduymaz ve soğuk bilinçliliğine geri dönmüyor mu hep?

jean-jacques rousseau: onca felsefenin, insaniyetin, nezaketin ve haşmetli vecizenin ortasında, yanıltıcı ve boş bir dış görünüşten, faziletsiz şereften, irfansız akıldan ve mutluluk barındırmayan hazdan başkası yok elimizde. 

charles bukowski: hastayız, ümit budalalarıyız. eski giysilerimizle, eski arabalarımızla, bütün hayatlar gibi harcanmış hayatlarımızla bir serap peşinde.