2.01.2020

pazartesi hikâyeleri

alphonse daudet

bir ulus tutsaklığa düştüğünde, diline sahip oldukça, zindanının anahtarı kendi elinde demektir.

sözcükler her zaman bildirdikleri şeylerden çok daha şiirseldir.

parisli devrime bayılır ve hiçbir şey onu bu zevkten yoksun edemez. can çıkar, huy çıkmaz. ne yaparsınız? asıl hoşumuza giden şey, politikanın gürültü patırtısıdır: işliklerin kapanması, toplanmalar, başıboş dolaşmalar, sonra ne olduğunu benim de bilmediğim bir şeyler.

parislilerde merak, her şeyden üstündür.

bu, yazarın asla bıkmayacağı bir mutluluktur: yapıtının ilk kopyasını açmak, onu artık, hep biraz belirsiz bulunduğu beynin o büyük kaynaşmasında değil de kitapta, kabartma halinde görmek, ne hoş bir izlenimdir! gençlikte bu, insanın gözlerini kamaştırır. başına güneş vurmuş gibi harfler, mavi, sarı aylalarla yansır. daha sonraları, bu yaratıcı sevincine biraz da üzünç, söylemek istenen sözleri söylememiş olmak yazıklanması karışır. içimizde yaşattığımız yapıt, bize hep ortaya koyduğumuz yapıttan daha güzel gelir. kafadan kalkıp ele varan bu akışta, neler neler yiter gider! kitabın özü, düşlemin derinliklerinde görülecek olursa, akdeniz'in suları içinde, yüzen küçük ayrımlar gibi dolaşan o güzel deniz analarına benzer ki, kumsala düştüler mi, birazcık sudan, yelin anında kuruttuğu rengi gitmiş birkaç damladan başka bir şey değildir.