20.02.2018

kağıt ev

carlos maria dominguez

kitaplar insanların kaderlerini değiştirir.

hiçbir şey temsilinin dışında vuku bulmaz. herkes istediği temsili seçme hakkına sahiptir.

sıradışı bir durum olduğunda insanlar her zaman bir şeyler uydururlar ve o saatten sonra neyin gerçek neyin kurgu olduğunu bilmek tam anlamıyla mümkün değildir artık.

canlıların dünyası kendi içinde yeterince mucize ve gizem barındırır. bu mucizeler ve gizemler öylesine açıklanamaz bir şekilde duygularımızı ve zihnimizi etkiler ki, hayat mefhumunu neredeyse efsunlu kılar.

kitap müptelalarını, parşömen misali derilerinden anlayabilirsiniz.

çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirlerine yamadığımızı zannederiz.

üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edecekleri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına. tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları yerleştirilmiş olanlar.

kimse bir kitap kaybetmek istemez. bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz. nihayetinde, kütüphanenin boyutu önemlidir. bedbaht bahaneler ve sahte mütevazılıklarla sergilenirler gözler önüne, serilmiş devasa bir beyin misali.

sırf ziyaretçilerinin kütüphane raflarındaki kitaplara hayran hayran bakabilmeleri için mutfakta kahve hazırlama işini kasten uzatan bir filoloji profesörü tanıdım. mevzunun tamamlandığını düşündüğü an elinde tepsi ve yüzünde tatminkâr bir gülümseme ile girerdi salona. biz okurlar, sadece eğlence amaçlı olsa bile, arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için. bir meslektaşımızla salonda otururken odadan şöyle bir çıkar ve döndüğümüzde onu kitaplarımızı koklarken buluruz.

fakat an gelir, ciltler görünmez sınırlarını aşarlar ve o eski gurur müşkülpesent bir yükümlülüğe dönüşür; çünkü mekan her zaman sorun olacaktır.

bir okur zaten var olan bir yolda ilerleyen bir yolcudur. ve bu yol sonsuzdur. ağaç kaleme alınmıştır çoktan; taşı ve dalı kıpırdatan rüzgâr, bu dala duyulan özlem ve gölgelerini yasladıkları sevda.

borges'in bir cümlesinin yarısını çalayım: kütüphane zamana açılan bir kapıdır.