10.04.2015

okuma günlüğü

alberto manguel

okumak sohbet etmektir. deliler, zihinlerinin bir köşesinde yankılandığını işittikleri hayali diyaloglarla uğraşırlar; okurlarsa, bir sayfa üzerindeki sözcüklerin sessizce harekete geçirdiği benzer bir diyalogla.

graham greene: nefret, imgelemin yetersiz kalmasından başka bir şey değildir.

chateaubriand: yalnızca biçem aracılığıyla yaşarız.

henry david thoreau: her sözcüğün, her satırın anlamını, yaygın kullanımdan daha geniş bir şeye ulaşacağımızı varsayarak bıkmadan usanmadan aramamız, bize sahip olduğumuz akıl, cesaret ve cömertliğin ötesine gitme olanağını sağlar.

remy de gourmont: yalnızca gururumuz pahasına da olsa, mutlu olmak zorundayız.

chateaubriand: insanlar vardır; imparatorluklar çökerken çeşmeleri ve bahçeleri ziyaret eder.

andre breton: yapılacak en yalın gerçeküstücü eylem, elde tabanca sokağa fırlayıp tetiğe olabildiğince hızlı asılarak, kalabalığa körü körüne ateş etmekten ibarettir.

doris lessing, 11 eylül'ü yorumluyor: "amerikalılar, cenneti yitirdiklerini hissettiler. her şeyden önce, neden orada olma hakkına sahip olduklarını sanıyorlar; kendi kendilerine hiç sormadılar bunu."

jean cocteau: görünmezlik bana zarafetin koşulu gibi görünüyor.

ergenlik yıllarımın sonunda ve yirmilerimin başında, birinin her an dış görünümümün içini göreceğini ve bütün sırlarımı keşfedeceğini sanırdım. inceden inceye araştırılsa, düşüncelerimin bile uzun süre gizli kalamayacağından, keskin bir gözlemcinin, kurnaz bir detektif gibi, bir sürü yasak şeyden suçlu olduğumu anlayacağından korkardım.

nietzsche: goethe, yalnızca iyi ve büyük bir insan değildir; içinde bir uygarlık taşır o.

"herkes kendi osuruğunun kokusundan hoşlanır." (izlanda atasözü)

voltaire: gelecek kuşaklar ayrıntılara tümüyle kördür.

dino buzzati: bütün yazar ve sanatçılar, ne kadar uzun yaşasalar da, hep aynı şeyi söylerler.

jane austen: insanların çok hoş olmasını istemem; çünkü onları çok sevme derdinden kurtarır beni bu.

ben bir güneş saatiyim. hiçbir sözcük
kuşlara dair ne düşündüğümü dile getiremez

robert frost: topraklar bizimdi biz onların olmadan önce.

mevlana: övmek, boşluğa teslim olma eylemini övmek demektir.

margaret atwood: hepimiz zaman içinde sıkışıp kalmışız, kehribara hapsedilmiş sineklerden çok -o denli sert ve berrak bir hapishane değil bizimkisi- şeker pekmezine yapışıp kalmış fareler gibiyiz.

rudyard kipling: cehalet kadar büyük günah yoktur.

liste yapmada, anlam yalnızca çağrışımla yaratılacakmış gibi, belli bir büyüsel keyfilik vardır.

chateaubriand: insanı korkutan bellek boşlukları ya da yalanlar vardır; uyanıklık mı yoksa uyku mu sizi aldatıyor bilemeden, kulaklarınızı açar, gözlerinizi ovuşturursunuz. bu adam, gerçeği yeniden yaratma ya da yok etme gücünü doğadan mı almış acaba, diye sormadan edemezsiniz.