13.02.2014

dizeler

vladimir mayakovski



fransızca bilir
harika bölmeler
çarpmalar yapar
fiilleri hiç sektirmeden çekersiniz
hadi, çekin bakalım
yalnız söyleyin hele
bilir misiniz
bir evle birlikte türkü çağırmayı
tramvayın dilinden anlar mısınız

pek çok dolaştım
sıcak ülkelerde
ama ancak bu kış
öğrendim ne olduğunu
güzelim sıcaklığının
sevdaların
dostlukların
aile kucağının

insan ancak
şu buz gibi çıplak yerde yatarken
hep birlikte
zangır zangır
titreşirken

anlıyor:
hiçbir zaman
insanlara
ağlamamalı bir yorgan
ya da bir okşayış için
havanın
şerbet gibi olduğu
bir yerden
ayrılırsınız
ve geri dönersiniz, koşarsınız
ama üstünde
birlikte titreştiğiniz toprağın
sevgisini söküp atamazsınız
içinizden

bu kış
bir deri bir kemik ve sert
örttü üstünü
bir daha
kalkmamacasına
yatanların
sözcüklerle dile getirmek bunu
bu dizelerde
dokunamam hiçbir zaman
acılı
volga'ya

"her ozanın tepesinde o dayanılmaz korku, 'sonunda yalnız kalma' korkusu dolaşmaktadır aslında."

günler
seçiyorum
binlercesi arasından
akraba
başka günlere
külrengi bir dizi halinde
geliyor bu günler
hızla akıp giden
yılların önüne düşmüş
ne çok besili
ne çok aç
bir gün yazdım mı
bir gün söyledim mi
işe yarar bir laf
gök gözlerindir kabahat
sevdiğimin gözlerinin
o yuvarlak
kestane rengi
insanı yakacak kadar sıcak

telefon çalıyor hem de çılgınca
koca bir balyoz
iniyor kulağa
doktor gevezelik ediyor:
"gözlerin bakması için
sıcak gerekli
yeşil gerekli"

sevdiğimin evine gidiyorum
bir konuk gibi
tutarak
iki küçük havucu
yeşil saplarından
pek çok götürmüşümdür
şekerlemeler, çiçekler
ama
bütün o pahalı
armağanların ötesinde
belleğimde özellikle
bu havuçlara verdiğim para
ve yarım kucak
kayın odununa

bir camın ardından
geçip gidiyor kar

karın
adımları
yumuşacık
beyaz
çıplak
kayası
başkentlerin
kayaya
yapışık
iskeleti
ormanların
ve işte
ormanın ardında
göğün aralığından
tırmanıp çıkıyor
bit kadar güneş
aralığın
yorgun ve gecikmiş güneşi
yükseliyor
moskova'nın üstünde
tifüs ateşi gibi
bulutlar almış başlarını
gidiyor
karnı tok
ülkelere doğru
bulutların ardında
uzanıp yatmış
amerika
uzanıp yatmış
durmadan yutmakta
kahvesini
kakaosunu dünyanın
bense şu çıplak
yurdumuzdan
fırlatıyorum kafasına
lokanta tabaklarından daha yuvarlak
avuç dolusu yağı
domuz etini
bir de şu çığlığı:
"seviyorum ben
bu toprağı
insan unutabilir
nerde ve ne zaman
göbek bağladığını
üç kat gerdan bıraktığını
ama unutamazsın
hiçbir zaman
üstünde
birlikte açlığın
ne olduğunu öğrendiğin yeri."

ama
fethettiğin toprak
yarı ölüyken
beşiğe yatırıp salladığın
lastik topun seni üstünde havalandırdığı
tüfeğin yere serdiği
bir damla gibi
halk yığınlarına
karıştığın
yerle bağın yaşamına
çalışmasına
şölenine
ölümünedir

"ve birden her şey dönmeye başladı."