19.09.2011

emek

bertrand russell

ekonomik baskı her türden zihinsel ve ahlaki gelişmeyi olanaksız kılar.

modern dünyada çalışmanın erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içinde azaltılmasından geçer. çalışma ahlakı, köle ahlakıdır; modern dünyada ise köleye ihtiyaç yoktur.

yüzyıllarca, zenginler ve zenginlerin çanak yalayıcıları "namuslu emek" üzerine övgüler düzmüşler, basit yaşayışı övmüşler, yoksulların cennete gitme olasılığının zenginlerinkinden çok olduğunu aşılayan bir dini öğretmişler ve genellikle, tıpkı kadınların cinsel köleliklerinden özel bir soyluluk kazandıkları fikrine erkeklerin onları inandırmaya çalışmaları gibi, bedenleriyle çalışan işçilerin, maddenin uzaydaki durumunu değiştirmenin onlara özel bir soyluluk kazandıracağı fikrine inandırmaya çalışmışlardır. 

yoksulluk, bilgisizlik, saatlerce çalışıp didinmek, yerinden işinden güvenli olmamak gibi kötü koşullar içinde yaşayan insana gerçekten özgür denemez. böyle bir insan hayatını dilediği ve layık olduğu şekilde geçiriyor olamaz. özgürlük denince şu dört öge de bulunmalıdır: ulusça, hukukça, bireyce ve ekonomik özgürlük.

bizim uygarlık dediğimiz şeyin hemen hemen tümünü aylak sınıf yaratmıştır. sanatı geliştiren, bilimleri bulan bu sınıftır; bu sınıf kitaplar yazmış, bu sınıf felsefeler ortaya atmış ve toplumsal ilişkileri bu sınıf inceltmiştir. hatta baskı altındakilerin kurtuluşu bile genellikle yukarıdan aşağı doğru gelişmiştir. aylak sınıf olmasa insanlık barbarlıktan hiç kurtulamazdı.

insanlığın makinelerin verimliliğinden yararlanabilmesini sağlayacak daha iyi bir iktisadi örgütlenme, daha çok boş zaman kalmasına yol açardı; boş zamanın çoğu ise, hatırı sayılır beyinsel çalışmaları ve merakı olanlar dışında, insanlara sıkıcı gelir. boş zamanı bulunan bir toplumun mutlu olabilmesi için bu toplumun eğitilmiş, hem de teknik bilginin dolaysız yararı kadar, beyinsel zevk de göz önünde bulundurularak eğitilmiş bir toplum olması gerekir.

biz iktisadi adaleti gerçekleştirmeye kalkışmadığımız için tüm ulusal gelirin büyük yüzdesi, nüfus içinde büyük bir bölümü hiç çalışmayan küçük bir azınlığa gider. üretim hiçbir şekilde bir merkezden yönetilmediği için sürüyle gereksiz şey üretiriz. nüfusun bir bölümünü gereğinden çok çalıştırmak suretiyle geri kalanların emeğinden vazgeçebildiğimiz için, çalışan nüfusun büyük yüzdesini aylak bırakırız. bu yöntemler yetersiz kalınca da savaş çıkarırız; havai fişekleri ömründe ilk kez görmüş çocuklar gibi, bir kısım insanlara yüksek güçte patlayıcı maddeler yaptırır, bir kısmına da bunları patlattırırız. bütün bu düzenleri bir araya getirerek, sıradan insanların kaderinin çetin bir bedensel çalışma olduğu fikrini, güç de olsa yaşatmayı beceririz.