3.01.2016

bilim ve üniversite

oğuz atay

bilim nedir? efendim bilim, uğraştığımız şeydir. bilim, her şeyden önce, üniversiteyi bitirdikten sonra "bilim yoklaması" ve "yabancı dil sınavı" gibi engelleri aşarak doktora öğrencisi olmaya hak kazanabilmek için gerekli bir şeydir. sonra, bir süre kürsüye gelen yabancı kitapları ve dergileri izleyerek bakalım ne var ne yok diye durumu izlemektir. sonra durumu kollamak ve çok küçük bir mesele seçmek ve bu küçük şeyi büyüterek onu bir doktora haline getirmektir ve bu doktorayı yapmaktır. sonra doktora sınavında başarı göstermektir ve bu başarıyı gösterdikten sonra gülümsemeyi unutmaktır. bilimin, birinci ve en zor şartı budur. sonra karşınıza doçentlik sınırı gelir. bu sınırı aşmak ilk bakışta zor gibi görünürse de asıl zorluk doçent olmak değil, eylemli doçent olmaktır; yani bir kadro ayarlamaktır. bunun için, daha bilimin başında, yani kürsü seçerken boş kadrolu birine kapılanmak ve gereğinde profesörler kurulunda sizin hakkınızı arayabilecek dişli bir kürsü başkanı bulmaktır. sonra profesörlük bilimi gelir. bu bilime akıl erdirmek biraz zordur; onun için en iyisi sabırla beş yılı beklemeyi bilmektir. bu arada bilime oy verecek profesörleri gücendirmemeyi bilmektir. çünkü beş yıl sonra bilim seni içine almak için gerekli sayıda parmağı kaldırmaz. milli eğitim bakanı'nın onayı da bilimde önemli bir yer tutar. bakarsın kendin bile anlamadan biraz ilerici olmuşsundur; evrakın aylarca bakanlıkta beklemiştir, bilim için ne acılar çekmişsindir. profesör olan bir bilimin sonu gelmiş gibidir. onun için demişlerdir ki: "gençliğine doyamadan profesör oldu." çünkü bir insan olsa olsa ne olur? en çok profesör olur. daha sonra ne olur? hiç. işte öyleyse profesörlükten sonrası bir hiçtir. fakat çoğu zaman bilim burada kalmaz. bir de bakarsın yıllar geçmiş, kürsü başkanı olmak için sıran gelmiştir; fakat bir kürsüde birden fazla bilim olabilir ve genel kurullarda parmak sayısı birden önem kazanır. fakat ne de olsa, artık profesörsün; kürsü başkanı olamasan da artık senin için karada ölüm yoktur. profesörlük takdim tezini yazarlı yıllar geçmiş, artık ne doktora, ne tez, ne de kitap yazma engeli var önünde; bundan sonra olsa olsa öğrencilere ders kitabı yazabilirsin, maddi durumunu düzeltirsin ve profesörler yapı kooperatifine girerek yıllardır yorulan kafanı dinleyebilirsin; tabi dekanlık, rektörlük gibi yeni bilimsel aşamalar seni beklemiyorsa. görülüyor ki arkadaşlar, bilim uzun ve çetin bir yoldur.