12.12.2008

avrupa kültüründe kusursuz dil arayışı

umberto eco

ii. friedrich, hiç kimseyle hiçbir şey konuşmaksızın yetişen çocukların, ergenliğe vardıklarında hangi dili ve lehçeyi konuştuklarını sınamak istedi. ve bu yüzden dadılarla sütannelere, bebeklere süt vermelerini ama onlarla konuşmamalarını emretti. aslında, çocukların ilk dil olan ibraniceyi mi, yunanca, latince ya da arapçayı mı, yoksa onları dünyaya getiren anne-babalarının dilini mi konuştuklarını bilmek istiyordu. ancak çabaları sonuç vermedi. çünkü çocukların ya da bebeklerin hepsi ölüyordu.

gizli bir bilgiden daha çekici bir şey yoktur. var olduğu bilinir; ancak bilginin kendisi bilinmez. dolayısıyla çok derin bir bilgi olduğu varsayılır.

ünlülerin yazılmadığı bir dilde anagram, öteki dillere oranla daha fazla değiştiri olanağı sağlar.

kuran'dan yola çıkarak x. yüzyılda el-makdisi yeryüzünde adem'den önce başka insanların varlığına değinmişti.

kempe, havva'nın fransızca konuşan bir yılan tarafından baştan çıkarıldığını, tanrının isveççe, adem'in danimarkaca konuştuğunu hayal eder.

halkların farklı niteliklerinden farklı diller doğduğuna göre, evrensel dil yoktur.

gök cisimleri yeryüzündeki şeyler üzerinde güç alanları ve etkiler oluştururlar.

mantıktan kısaca söz ediyoruz; çünkü tanrıdan söz etmemiz gerekiyor.

homo (insan) humus (toprak) tan gelmektedir.

satürn: gizli ve derin şeyler bilgisinin, hitabetin burcu. kara örtüler, karanlık ırmaklar, derin kuyular ve tenha yerler, metallerden kurşun, demir, kara ve pis kokulu her şey, hayvanlardan kara develer, domuzlar, maymunlar, ayılar, köpekler ve kediler.. (picatrix)

steganografi siyasal ve askeri kullanımlar açısından yararlı bir şifreleme tekniğidir.

daha çok ad mı vardır, daha çok şey mi?

amerikan kızılderili uygarlıklarının piktografik yazıları..

iskit kralı idanthyrsus'un kendisini savaşla tehdit eden büyük darios'a beş gerçek sözcükle (bir kurbağa, bir fare, bir kuş, bir saban dişi ve bir ok yayı) verdiği yanıt senaryo-bulmacaya bir örnek oluşturur. kurbağa, yazın kurbağaların topraktan doğduğu gibi, onun iskitlerin ülkesinde doğmuş olduğu anlamına geliyordu. fare, onun doğduğu yerde yuva kurduğu, yani halkını oluşturduğu anlamına geliyordu. kuş, ayrıcalıklara sahip olduğu, yani tanrıdan başkasına kulluk etmediği anlamına geliyordu. saban, bu toprakları ekerek kendi toprakları haline getirdiği anlamına geliyordu. ve son olarak yay onun iskit toprağında ülkesini savunabileceği üstün silah gücüne sahip olduğu anlamına geliyordu.

alfabe yazısı, seyahat etmek ve değişik diller konuşmak zorunda olan tüccar halklar tarafından bulunmuştur.

gül-haçlar: şimdilik, adlarımızı açıklamamış ve karşılaştığımızda da açıklamayacak olsak bile, yine de herkesin görüşünü, hangi dilde açıklanmış olursa olsun, elbette öğreneceğiz ve her kim bize adını ulaştırırsa, bizden biriyle karşılıklı olarak ya da bir engel söz konusu olursa yazı yoluyla görüşebilecektir. bizim binamız da, (yüz bin kişi onu yakından görmüş olsa bile) ebediyen dokunulmaz, yıkılmaz olacak ve dinsiz dünyadan gizli kalacaktır.

yalnızca adlarını değiştirdikleri ve gizledikleri, yaşları hakkında yalan söyledikleri, bizzat kendilerinin belirttiği gibi tanınmaksızın gelip gittikleri gerçeğine bakarak bile, hiçbir mantıkçı onların zorunlu olarak var olduklarını açıklayamaz.

yazıların çeşitliliği, babil lanetinin bir uzantısıdır.

leibniz, her bireyin evren hakkında kendine özgü bir bakışının olduğunu düşünüyordu.

atom yoktur, hatta hiçbir kütle bölünemeyecek kadar küçük değildir.

evrenin her parçacığında bir sonsuz yaratıklar dünyası içerilmektedir.

sözcük, aslı düşünce olan bir tür resimdir.

kovuşturma, bir fikrin güç kazanmasına yol açar.

destutt de tracy: bugün yeryüzünün bütün insanları aynı dili konuşmak üzere anlaşsalar bile, bu dil değişik ülkelerde binlerce değişik tarzda değişikliğe uğrayıp farklı diller üretecek ve bu diller zamanla birbirlerinden uzaklaşacaklardır.

dillerin çoğunluğuna getirdiği kısmi açıklamayla, çoğulluğu yalnızca bir ceza ve lanetleme olarak sunan bu tarih bir propaganda edimidir. en azından, insanlar arasında evrensel iletişimi güçleştirdiği ölçüde, dillerin çoğulluğu gerçekten de bir cezadır; öte yandan, bu çoğulluk aynı zamanda adem'in başlangıçtaki yaratıcı gücünün artması, kutsal bir soluk sayesinde adları yaratma olanağı sağlayan gücün zenginleşmesi anlamına gelir.

pluche: dillerin çoğalması (ki dillerin karışması demek değildir) doğal olmanın ötesinde, toplumsal olarak olumlu bir olgudur.

dillerdeki farklılaşma, yurt sevgisinin zeminini oluşturan bağlanmayı güçlendirmiş, insanları daha yerleşik hale getirmiştir.

goethe: kutsal nedir? birçok ruhu bir arada tutan şeydir.

ibn hazm: başlangıçtaki dil, bütün dilleri kapsıyordu.

allah kuran'ı kendi halkı anlasın diye arapça indirmiştir, bu dilin özel bir ayrıcalığı olsun diye değil.