18.08.2016

william s. burroughs

halil turhanlı

"junk, kötü virüsün temel formülünü doğurur: gereksinim cebiri. kötünün yüzü daima bütüncül gereksinim yüzüdür. uyuşturucu bağımlısı, bütünüyle gereksinim içinde bulunan insandır. belirli yinelenmeler dışında, gereksinim hiçbir sınır veya denetim tanımaz." (william s. burroughs)

"bağımlılığın pek çok türü var ve kanımca hepsi de aynı temel yasalara tabidir." diyor burroughs. herkes bir şeye bağımlıdır ama kimse "ben bulmaca çözme bağımlısıyım" ya da "hi-fi tutsağıyım" demeye cesaret edemez. uyuşturucu bağımlısının dünyası, gerçekte içinde yaşayanların şuna ya da buna; fakat mutlaka bir şeylere tutsak düştükleri, bağımlı oldukları çok daha geniş bir dünyayı simgeler: insan virüs'ün taşıdığı hastalığa yakalanmış insanların dünyasını. virüs'ün belirtileri "açlık, nefret, savaş, polis suçları, bürokrasi ve cinnet"tir. bu belirtilerin görüldüğü deforme olmuş dünyada, yengeç adamlar, siyah dev kırkayaklar, küf tutmuş yaşlı insanların yarı saydam bedenlerini yiyerek beslenirler. kemirilip yıkıntıya dönüştürülen söz konusu insanlar umutsuz mahkumlardır: taşlaşmış bir toplumun duvarlarını ören tuğlalar.

burroughs'un evreninde devinen her şey, tüm objeler birer junk'tır ve bunlar bedeni denetler, baskı altında tutarlar. "junk" sözcüğünü iki anlamıyla kullanır. birinci anlamıyla junk, afyon -ve başta morfin ve eroin olmak üzere- türevlerini ifade eder; fakat yanı sıra, kullanılmış, tüketilmiş ve atılmış, çöp anlamlarına da gelir. uygar toplumumuz durmaksızın kullanılıp atılan, tüketilen objeler imal eden tüketim kültürüyle çevrelenmiştir. en çok çoğaltılan obje iğnedir (needle); bedene boşalır ve junkie mükemmel bir tüketicidir. insan bedeni de kullanılıp tüketilecek ve sonra bir yana atılacak bir yığındır.

burroughs'un temel izleği "denetim sistemleri" ve bunlara karşı direniştir. junk ve virüs sembollerini söz konusu izleği derinleştirmek için birer anahtar olarak kullanır. insanoğlu ile kişilik parazitleri arasında dur durak bilmeyen bir mücadele vardır. virüs güçleri insanlara utku aşılarlar ya da onları eroin için çırpınan kurbanlar haline getirirler. tenyalar, bin bir çeşit kurtçuk, insanın içini eşi görülmemiş bir oburlukla yiyip bitirir, hayalet gibi içini bomboş bırakırlar. burroughs'a göre, bütün siyasal sistemler asalak ve insanlık dışıdır.

toplumsal ve kişisel ilişkiler ise, sadistlik kertesinde ezici, sömürücü ve beyin yıkayıcıdır. denetim şiddet içerir, gerçekte insanlararası ilişkilerin kökeninde şiddet vardır. çünkü son kertede ben, öteki'ne, öteki'nin ruhuna ve bedenine sahip ve egemen olmayı hedefler. iki insan arasındaki ilişki sado-mazo bir öz taşır.

şunu iletmeye çalışır burroughs: "bütün denetim sistemlerini ve gerçeklik stüdyosu'nu sarsın." bu sömürüde "gevşek makine"lere imgeler gönderen kitle iletişim araçlarını özel bir düşman olarak gösterir. burroughs'a göre polis, uyuşturucular ve hatta dil de birer denetim aracıdırlar. "konuşmak yalan söylemektir" diyen burroughs, okuruna karşı dürüst olabilmek, "konuşmamak" için "cut up" tekniğine yönelir.

yazar da sözcüklerin kölesidir ve kendisini tuzağa düşüren kodlar ve sözcükler karşısında 3 seçeneğe sahiptir:

a. sözcük ve kodları kıskıvrak yakalayarak olağan işleyişlerine son vermek
b. onlara sert öldürücü darbeler indirmek
c. kod ve sözcüklerin kendisine ulaşamayacakları bir yerde konumlanmak

diğer bir deyişle, dilin ötesine geçerek sessizliğin alanına girmek. sözcükler, yaşamın ve duyguların baş düşmanıdır.

burroughs'un anarşist özü, bürokrasiyi eleştirirken netlik kazanır. bürolar, tıpkı uyuşturucu virüsü gibi kanser yapısıdır. toplumun dokularını sarmaşık gibi sararlar. suç işleme ya da suça azmettirme alışkanlığından vazgeçmeksizin yaşayamayan morfin polisi gibi, büro da devlet olmaksızın varlığını sürdüremez.

burroughs, dünyanın gidişinden duyduğu umutsuzluğu dile getiren bir "yeni zaman peygamberi"; fakat bir ahlakçı değil. olsa olsa bir nihilist. sansürün tarihçesinde bir dipnotu.  kendisiyle yapılan bir söyleşide, "çağdaş buluşların oluşturduğu yeni çağa ve çevreye uygun düşen bir mitoloji" yarattığını söylüyordu. bu "cool" yazar, bireyin kişiliğini sonuna dek sömüren çağımızın tüm baskılarını dramatize ederek bir mitoloji yarattı.