9.06.2022

islam

sevan nişanyan

islam'ın kuruluş yıllarına ait bildiğimiz her şey, hicretten 100 ila 200 yıl sonrasına ait resmi tarih mahsulüdür.

elimizdeki kaynaklar şöyle:

bir, kuran. muhammed'in çeşitli tarihlerde telaffuz ettiği birtakım mantralar, ölümünden yirmi ila otuz yıl sonra sözlü hafızaya istinaden yazıya dökülmüş. diyorlar. amma, elimizdeki en eski yazılı metin parçaları bu tarihe değil, muhammed'in ölümünden yaklaşık 90 yıl sonrasına ait. metnin osman zamanında şu veya bu yöntemle derlendiğine dair rivayetler ise ancak bir 90 yıl daha da sonra kaydedilmiş. hem üstelik, tesadüfe bak, "elimizdeki kuran aslı değil yanlış" diyen seslerin ayyuka çıktığı bir devirde kaydedilmiş, faydalı bir siyasi konjonktüre denk gelmiş. peki bu rivayetler yalan mı? zannetmem, bakınız bu yazının başı. ama süreçte hangi sivilceler temizlenmiş, hangi bulanıklıklar siyah beyaz edilmiş, hangi tuhaflıklar "hazret olsa olsa şunu kastetmiştir" hesabıyla editlenmiş, incelemeye değer bir mevzumuş gibi geliyor bana. m 629 yılına ait bir rum propaganda risalesinin tartışmasını "vahiy" diye kabul eden bir derlemenin saf ve bakir bir aktarım metni olduğuna kimse inandıramaz beni.

iki, hadis. peygambere atfedilen sözler derlemesi, hepsi 30 bin tane kadar. hicretin 150 küsuruncu yılında derlenmeye başlamış, ama elimizdeki büyük koleksiyonlar hicri 220 ila 250 yıllarına ait. yalanı var mı? vardır belki, bazı hadisler 3. yüzyılın siyasi ve hukuki tartışmalarına kuşku uyandıracak ölçüde "cuk oturuyor". nitekim kendi çağında da her birinin otantikliği sorgulanmış. kuşkuları gidermek için hayret edilecek ölçüde – hatta bugünün türkiye'sinin entelektüel seviyesini birkaç gömlek aşan bir ölçüde – sofistike bir analiz ve eleştiri mekanizması kurulmuş. bu mekanizmanın sistemli bir bias, bir tür ışık kırılması doğurmuş olması mümkün, hatta muhtemel. ama saf palavraya çok geçit vermiş olabileceğini sanmam.

üç, siyer. peygamberin biyografisine dair bildiğimiz hemen her şey taberi'nin tarih'inden geliyor, hicri 270 küsur yılında yazılmış.77 taberi anlatısının esas kaynağı ibn ishak, h 150 civarında ölmüş, yıllarca medine'de kalıp peygambere dair anekdotlar toplamış, çoğunu bu işin piri sayılan ibn şihab'dan (ö. h 120) aktarmış, o zat-ı muhterem de peygamberi tanıyanların rahlesinde ders gören urve b. züheyr'den (ö. h 90) feyiz almış. ama bunların hiç birinin orijinali elimizde yok. taberi var. taberi ciddi ve titiz bir tarihçidir. herhangi çağ ve medeniyette yaşasa "büyük tarihçi" unvanını hakedecek biridir. delilsiz konuşmaz; yargı ile önyargının farkını bilir; muazzam bir analitik zekâsı vardır. yani yalan haber aktarmış olması zor. ama şu da basit bir gerçek ki, muhammed hakkında bugün ne biliyorsan taberi aktardığı için biliyorsun. aktarmadığı eğer varsa, onları bilmiyorsun. troçki eğer fotoğraftan silindiyse troçki'yi unut, geri getirmene imkân yok.

dört, hukuk. ebu hanife hicri 150'de, melik b. enes 180'de vefat etmiş. ama bugün bildiğimiz anlamda dört sünni mezhebinin şekillenmesi h 200 ila 250 döneminin eseri. hukuk muhafazakâr bir disiplindir; hangi hukukçuya sorsan yeni icat çıkardığını kabul etmez, var olan içtihatlardan akıl yürüttüğünü söyler. nitekim dört mezhebin dördü de öyle yapmış. müthiş bir kararlılıkla, kuran'dan, hadisten ve peygamberi tanımış olanların geleneğinden bir hukuk içtihatları sistemi türetmişler. "kafadan atmışlar" demek densizlik olur. ayrıca, diyen kişinin dönemin tartışmalarının kalitesinden habersiz olduğunu gösterir. ancak, dünyanın en eski medeniyet merkezlerine hâkim bir dünya imparatorluğunun hukuk sistemini arabistan'daki bir cemaat önderinin ad hoc uygulamalarından türetebileceğini düşünmek de, sanırım inandırıcılık sınırlarını zorlar.

özetle diyorum ki, islam dini dediğin şey hicreti izleyen 200 küsur yılda şekillenmiş, abbasi devletinde billurlaşmış bir resmi tarih öğretisidir. hicri 0 yılı hakkında, bağdat'ın prizmasından geçmemiş olan hiçbir şey bilmiyorsun. bilmene de imkân yok. "nemo propheta in patria", eski plinius'un meşhur sözüdür: kimse kendi vatanında peygamber olamaz. çünkü yemezler. bugün biri peygamberim diye çıksa kim ne tepki verirse o tepkiyi verirler. misal: cumhuriyetin kurucusu da, kendi çağdaşları için, kısa boylu, tiz sesli bir politikacıydı. hayat boyu "hazretin yarın ayağı kaysa ne olur ve bizim başımıza ne gelir" hesabıyla yaşadılar. peygamberlik mertebesine ulaşması resmi tarih'in başarısıdır. öbürü de o hesap. 

o halde sorulacak olan esas ilginç soru şudur. hicreti izleyen 200 yılda bir menkıbe, bir kahraman, bir kitap ve bir din üretirken esas dertleri neydi? hangi kaygılarla hareket ettiler? hangi – siyasi, sosyal, ideolojik, felsefi – problemi çözmeye çalıştılar? neden böyle bir anlatıya gerek duydular? daha net soralım. babil'in, iran'ın, mısır'ın, şam'ın binlerce yıllık medeniyetinin varisi olan koca koca adamlar, neden arabistan çölündeki birtakım çete savaşlarının hikâyesini tarihin merkezine oturtan bir anlatıyı kurguladılar? bak soruyu böyle sorunca ne kadar ilginçleşiyor konu.