30.07.2017

taşralı kız

charles bukowski

büyükbaba bize dolgun bir çek yazdı, kente döndük. tepede küçük bir ev kiraladık, sonra joyce'un ahlak damarı tuttu. "ikimiz de iş bulmalıyız." dedi joyce, "iş bulup onlara paralarının peşinde olmadığımızı kanıtlamalıyız. kendimize yetebileceğimizi kanıtlamalıyız."

"yavrucuğum, yuva zihniyeti bu. her salak gidip bir iş dilenebilir. bilgece olan çalışmadan yaşamaktır. biz burda buna 'uyanıklık' deriz. ben iyi bir 'uyanık' olmak isterim."

kabul etmedi.

öğle yemeğinden ya da akşam yemeğinden ya da her ne idiyse ondan sonra -o çılgın on iki saatlik vardiya sonrasında nerede olduğumdan bile emin olamıyordum- şöyle dedim ona:

"bak, yavrucuğum, üzgünüm ama bu işin beni delirttiğinin farkında değil misin? vazgeçelim. rahatımıza bakalım, sevişelim, yürüyüşe çıkalım, sohbet edelim. hayvanat bahçesine gidelim. hayvanlara bakalım. arabamıza atlayıp okyanusa sürelim. topu topu kırk beş dakika burdan. bilardo oynayalım. yarışlara gidelim, müzelere gidelim, boks maçlarına gidelim. arkadaş edinelim. gülelim. bu yaşadığımız hayat, herkesin yaşadığı hayat, bizi öldürüyor."

"hayır, hank, onlara kanıtlamalıyız, kanıtlamalıyız."

küçük taşralı kız konuşuyordu. vazgeçtim.