4.10.2012

konuşmalar

nazım hikmet

benim bütün günahım, memleketimi ve milletimi çok, pek çok sevmekten ibarettir.

asıl yaşayanlar, bir emel uğrunda ölebilen bahtiyarlardır. yaşamak yalnız budur. insanla ot arasındaki fark buradadır. ve asıl manasızlık bunu bilmemektir.

sait faik: erkekler değil ama kadınlar muhakkak topraktan çıktı. toprak ana! her mahlukun dişisinde bir topraklık var. biz erkek kısmı güneşin, havanın, suyun çocuklarıyız belki; ama kadınlar muhakkak topraktan.

sanatkar dış dünyayı pasif bir şekilde aksettiren alelade bir ayna değildir.

çağımızın stili, her şeyden önce realisttir. insanın yaşamını, daha kesini alelade insanın, halkın yaşamını yansıttığından realisttir, özlüdür, direkttir, sahte duygusallıktan, abartmadan uzaktır, gayet dinamiktir. o kadar incedir ki, naylon bir çorap gibi, giyildiği zaman yalnız bacağın görünmesini önlemediği gibi, onun güzelliğini de ortaya çıkarır.

şiir sadece bir gereklilik değil, çağdaş toplumumuzun en devrimci ilkelerinden biri; insanı, onun ruhunu ve sonunda insandaki temel değişimleri öğrenmenin en etkin bir aracıdır.

klasik, yeniliğin düşmanı değildir. klasik sanatkar, kendi devrinde yenilikçi olandır, yeniyi getirendir. elbette bu yeniliğin, yılların akışına karşı koyabilmesi gerek. devrinde yeni olmayan hiçbir sanatkar klasik olamamıştır.

sanat bahsinde sekterlik en büyük düşmanımızdır. sekterlik nihilistliğin bir çeşididir. sekter, bir şeyden, kendi zevkinden başka her şeyi, bütün görüşleri inkar eder.

sanatkar, halka türküsünü dinletmek için en uygun şekilleri durup dinlenmeden, ömrünün sonuna kadar aramak zorundadır. bazen bu araştırmalar aylarca süren bir baş ağrısından, sinir bozukluğundan başka sonuç vermez. olsun. bazen yanılır. yanılsın. başı aylarca ağrımayan, sinirleri bozulmayan, yanılmayan sanatkar, olduğu yerde sayandır.

sen esirliğim ve hürriyetimsin
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin
sen memleketimsin

sen ela gözlerinde yeşil hareler
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin

sende ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini
sende ben, kumarbaz macerasını keşiflerin
sende uzaklığı
sende ben, imkansızlığı seviyorum

güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin

sende ben, imkansızlığı seviyorum
fakat asla ümitsizliği değil