21.10.2012

arı kovanı

lev tolstoy


o sırada moskova bomboştu. henüz içinde insanlar vardı; eski nüfusun beşte biri oradaydı ama şehir bomboştu. beyi uçup gitmiş, can çekişen bir arı kovanı gibi boştu.

beyi uçup gitmiş olan kovanlarda hayat artık sönmüştür ama üstünkörü bakılınca o da ötekiler gibi canlı görünür.

öğle sıcağında, güneşin ışığında, arılar beysiz kovanla etrafında yine öyle sevinçle dönerler; bal kokusu yine öyle uzaktan duyulur; arılar yine içine girip çıkarlar. ama artık bu kovanda hayatın sönmüş olduğunu anlamak için onu şöyle bir gözden geçirmek yeter. artık arılar canlı kovanlardakiler gibi açmamaktadır; artık ne o eski koku ne o eski uğultu vardır. arıcı hasta bir kovana vurduğu zaman, eskiden olduğu gibi, iğnelerini tehditle kaldırıp kanat çırparak havada o canlı uğultuyu meydana getiren on binlerce arının elbirliğiyle, bir anda verdikleri karşılık yerine, boş kovanda tek tük vızıltılar yanıt verir ona. kovanın ağzından eskisi gibi alkollü, ıtırlı bir bal ve ağu kokusu gelmez; oradan insanın yüzüne, dolu bir yerin ılık havası çarpmaz; oradan gelen bal kokusuna bir boşluk ve çürük kokusu da karışmıştır. artık iğneleri havaya kalkık, saldırı trampeti çalan, ülkesini savunmak için ölüme hazır o eski muhafızlar yoktur; oradan artık emeğin, kaynayan suyun fokurtusunu andıran o düzenli sesi gelmez; düzensizliğin, parçalı ahenksiz gürültüsü duyulur. kovana, bala bulaşmış, kara, uzunca gövdeli, hırsız arılar korka korka ve kurnazca girip çıkarlar içeriye; üstüne atılıp onu sokmaz, tehlikeden kaçınırlar. eskiden, işçi arılar kovana yüklü gelir, boş dönerlerdi; şimdiyse boş gelip yüklü dönmektedirler. arıcı, alt sürgüyü çeker, kovanın alt katına bir göz atar. birbirlerine ayaklarıyla tutunup asılan, artsız arasız bir uğultuyla balmumu yoğuran, emeğin sakinleştirdiği işçi arıların dibe sarkan salkımı yerine, şimdi kovanda, dipte ve yanlarda, teker teker dolaşan cılız, uyuşuk arılar vardır. sakızla tertemiz sıvanıp kanatlarla iyice süpürülmüş bir döşeme yerine, saçılmış balmumu parçaları, arı pislikleri, ayaklarını cansız cansız kımıldatan yarı ölü arılar, kaldırılmamış cesetler sürünmektedir.

arıcı, üst kapağı açıp kovanın üst katını gözden geçirir; yumurtaları sıcak tutmak için gömeçlerin bütün aralıklarını tıkayan, saf saf arıların yerinde, çok ustaca yapılmış, çok karışık bir gömeç mimarisiyle karşılaşır; ama bu artık kızlığını kaybetmiştir. her şey yüzüstü bırakılmış, kirletilmiştir. kara, hrısız arılar, işçilerin arasına hızla, kurnazca sokulurlar; kurusu çıkmış, çelimsiz, adeta yaşlanmış işçi arılarsa, bu soyguna karşı koymayı akıllarından bile geçirmeyerek yaşamanın bile tadını kaybetmiş, isteksizce, ağır ağır dolaşmaktadır. yabani arılar, eşekarıları, sığırsinekleri, kelebekler uçarken gelip kovana çarparlar. ölü yumurtaların, bal dolu peteklerin arasından arada öfkeli bir vızıltı gelir; bir yerlerde iki arı içgüdülerine ve alışkanlıklarına uyarak kovanın içini temizlemeye kalkışırlar, ne yaptıklarını kendileri de bilmeden, bir eşekarısının ya da bir işçinin ölüsünü güçlerini aşan bir gayretle dışarı sürüklerler. başka bir köşede, iki yaşlı arı tembel tembel birbirleriyle dövüşür, üstlerini başlarını temizlerya da yaptıkları işin dostça mı, düşmanca mı olduğunu kendileri de bilmeden birbirlerini beslerler. başka bir yerde bir arı kalabalığı, birbirlerini ezerek, bir kurbanın üstüne saldırır, onu boğarlar. takatı kesilen ya da ölen kurban, bir tüy gibi ağır ağır, yukardan kadavra yığınlarının üstüne düşer. arıcı, yuvayı görmek için ortdaki iki peteği kaldırır. eskiden orada, sırt sırta vererek sıkı, siyah bir daire oluşturarak doğumun sırrını gözetleyen binlerce arı vardı; şimdiyse arıcının gördüğü mahzun, yarı canlı, cılız birkaç yüz arıdır. vaktiyle korudukları; ama artık var olmayan bu mabette çoğu, kendileri de farkına varmadan, can çekişir bir halde durmaktadırlar. ölümün ve çürümenin kokusu vardır ortalıkta. yalnız, içlerinden birkaçı kıpırdayıp dikiliyor, isteksiz isteksiz uçuyor, düşmanın eline konuyor, güçleri onu sokup ölmeye bile yetmiyor; ötekiler, ölüler, aşağıya balık pulları gibi yavaşça dökülüyorlar. arıcı kovanın ağzını tıkıyor, üstünü tebeşirle işaretliyor, zamanı gelince de onu parçalayıp odun diye yakacak.