15.12.2010

elden düşmeci

ayn rand

elden düşmecinin temel ihtiyacı, beslenebilmek için diğer insanlarla olan bağlarını sağlamlaştırmaktır. ilişkileri birinci sıraya koyar. insanoğlunun başkalarına hizmet etmek için var olduğunu söyler. kendini feda etmekten, hizmet ve yardım etmekten söz eder. bu düşünce, insanın başkaları için yaşamasını, başkalarını kendinden ön plana almasını gerektiren bir doktrindir.

hiç kimse başkaları için yaşayamaz. vücudunu paylaşamadığı gibi ruhunu da paylaşamaz. ama elden düşmeci, yardım etmeyi bir sömürü silahı olarak kullanmakta, insanoğlunun ahlaki ilkelerini değiştirmektedir. insanlara yaratıcı kişiyi mahvetmenin bütün yolları öğretilmektedir. bağımlılığın bir sevap olduğu öğretilmektedir onlara.

başkaları için yaşamaya kalkan kişi bir bağımlıdır. amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır. kavram olarak imkansız bir şeydir bu. gerçek hayatta buna en yakın olan şey, başkalarına hizmet etmek için yaşayan kişidir ki o da köledir. kendini kendi isteğiyle köle haline getiren, bunu sevgi uğruna yaptığını söyleyen adam, yaratıkların en aşağılığıdır. insanlığın onurunu düşürmekte, sevgi kavramını küçültmektedir. ama hizmet, hayır ve yardım doktrininin altında yatan budur.

insanlara en yüce sevabın başarmak değil vermek olduğu öğretilmiştir. bir yardım, bir hayır olayını överiz. bir başarı karşısında omuz silkip geçeriz. insana başkalarıyla aynı görüşte olmanın da bir sevap olduğu öğretilmiştir.

kişisel lüks kavramı çok sınırlı bir şeydir. onların istediğiyse gösteriş. göstermek, şaşırtmak, eğlendirmek, etkilemek. hep başkalarına dönük. bunlar da elden düşmeci. kültürel girişim dedikleri şeylere bak. adamın biri konferans veriyor, birinden ödünç aldığı, kendisi için hiç önem taşımayan şeyler söylüyor. dinleyenler için de önemsiz şeyler. ama kalkıp gitmiyorlar. dinliyorlar. sonradan dostlarına, ünlü birinin konferansını dinledik diyebilmek için. hepsi elden düşmeci.

gerçekten bencil olan insan, başkalarının onayından etkilenmez. buna hiç ihtiyacı yoktur. kendi egon en sert yargıçtır. onlar bundan kaçıyor. bütün ömürlerini kaçarak geçiriyorlar. kişisel standartlarına, kişisel başarılarına dayanarak özsaygı duymaktansa bir hayır derneğine birkaç bin toslayıp kendini soylu saymak o kadar kolay ki! işini iyi yapmanın yerine başka ikameler aramak basit. kolay ikameler tabii. sevgi, cazibe, iyi yüreklilik, sadakat. ama işini iyi yapmanın yerine, başka bir şeyi ikame edemezsin.

elden düşmecilerde bir gerçekçilik duygusu yoktur. onların gerçeği kendi içlerinde değil, bir insanı diğer insandan ayıran o küçük boşluğun içinde bir yerlerde. kimlik değil, ilişki. hiçbir yere bir çabayla tutturulmamış ilişki. işte insanlarda anlayamadığım boşluk odur. karşıma bir komite çıktığı anda beni durduran şey odur. egosu olmayan adamlar. rasyonel süreci olmayan kanılar. freni ve motoru olmayan hareket. sorumluluğu olmayan güç.

elden düşmeci de eyleme girişir; ama onun eyleminin kaynağı, yeryüzünde yaşayan bütün insanlara dağıtılmıştır. hem her yerde hem de hiçbir yerdedir. onunla karşılıklı akıl yürütemezsin. o mantığa açık değildir. ona laf söyleyemezsin. duyamaz. seni yargılayan, boş bir kürsüdür. başıboş kalmış kör bir kitle, senin peşine düşmüş, akıldan ve amaçtan yoksun biçimde seni ezmeye kalkmıştır. elden düşmeci.

mutluluğun her türü kişiye özeldir. en büyük anlarımız kişiseldir, kendimizden kaynaklanan bir motivasyondan gelir, ona el sürülemez. bizim için kutsal olan, değerli olan şeyler, herkesle paylaşılamayan, orta malı olmayan, çekip kurtardığımız şeylerdir.

çevremizdeki insanlara bir bak. neden acı çektiklerini, neden hep mutluluk arayıp bir türlü bulamadıklarını merak ediyorsun. bir insan şöyle bir durup kendi kendine, benim hiç gerçek anlamda kişisel bir arzum oldu mu, diye sorsa, cevabı hemen bulur. bütün isteklerinin, çabalarının, rüyalarının, ihtiraslarının hep başka insanlardan gelme bir motivasyon olduğunu görür. aslında çabaları maddesel zenginlik uğruna bile değildir, elden düşmecinin hayali sayabileceğimiz saygınlık içindir. bir onay arar. kendinin olmayan bir onay. ne o mücadeleden bir keyif alır ne de başardığı zaman bir sevinç duyar. bir tek şey için bile, "bunu isteyişim, kendim istediğim içindir; yoksa komşularım bana imrensin diye değil" diyemez. ondan sonra da neden mutsuzum diye merak eder.