22.10.2010

michael kohlhaas

heinrich von kleist

rousseau, "toplum sözleşmesi" adlı yapıtında şöyle der: "her üyesinin kişiliğini ve mallarını var gücüyle savunan ve koruyan bir toplum biçimi bulmak: öyle bir toplum biçimi ki her üye, diğerlerine bağlanmakla birlikte, yine de yalnızca kendisine boyun eğsin ve eskisi kadar özgür kalsın."

işte toplum sözleşmesi'nin çözdüğü ana sorun budur. bu sözleşmenin yargıları, sözleşmenin niteliğine bağlı olduğu için, en ufak bir değişiklik onları anlamsız ve etkisiz kılar; öyle ki, her ne kadar bu yargılar hiçbir zaman kesin olarak söylenmemişse de, her yerde birdirler, her yerde dolaylı olarak tanınmışlar ve kabul edilmişlerdir. "fakat bu toplum sözleşmesi bir kez bozuldu mu, her üye yeniden ilk haklarını elde eder ve anlaşmaya bağlı özgürlüğe karşılık o zamana kadar vazgeçmiş olduğu doğal özgürlüğüne yeniden kavuşur."

"çünkü benim sevgili lisbeth'im ben, haklarımı korumak istemeyen bir ülkede kalamam. eğer ayaklar altında çiğneneceksem, insan olmaktansa bir köpek olmayı yeğlerim! eminim ki, karım da bu konuda benim gibi düşünür!"

"yasanın korumadığı kimseyi ben, devlet topluluğunun dışına atılmış sayarım."

"çünkü işimin rahatça gelişmesi için onun korumasına gereksinmem vardır. elde ettiğim her şeyle böylece korunabilmek için bu topluma girmiş bulunmuyor muyum; bu korumayı benden esirgeyen, beni yabanın vahşileriyle bir tutmuş sayılır ve böylece, siz de yadsıyamazsınız ki, nefsimi koruyacak silahı elime vermiş olur."

"kohlhaas, sen ki, kendini halkın kılıcını kullanmak için gönderilmiş sanıyorsun, bencil adam, kör tutkunun çılgınlığı içinde tepeden tırnağa kadar haksızlık olan sen, neler yapıyorsun? ey dinsiz adam, efendin olan hükümdar, senin önemsiz bir mal yüzünden açtığın savaşta sana hakkını vermediği için ateş ve kılıçla başkaldırıyor, onun kulları olup barış ve rahatlık içinde yaşayan halka çöllerin kurdu gibi saldırıyorsun. ey, insanları hile ve yalanla kötü yola yönelten günahkar, kalplerin en gizli köşelerinin aydınlanacağı kıyamet gününde tanrı'nın cezasından kurtulabileceğini mi sanıyorsun? zalim göğsü öç alma hırsıyla gıcıklanan sen, başarıyla sona ermeyen birkaç üstünkörü denemeden sonra hakkını elde etmek için uğraşma sıkıntısından kaçınarak, onun teslim edilmediğini nasıl ileri sürüyorsun? gelen bir dilekçeyi hasır altı eden ya da bir kararı yerine göndermeyen mübaşirler ve kollukçulardan başka yüksek bir orun tanımıyor musun? ey tanrı'yı unutan adam, senin yüksek orununun, senin işinden hiç haberi olmadığını ben mi söyleyeyim; hatta kendisine başkaldırdığın hükümdarın senin adından bile öyle habersizdir ki, mahşer günü onu suçlama amacıyla tanrı'nın karşısına çıktığın zaman, o gülerek: "tanrım, ben bu adama haksızlık etmedim; çünkü onun varlığını ruhum bile duymuş değildir." diyebilecektir. kullandığın kılıç haydutluk ve cinayet kılıcıdır; sen ulu tanrı'nın bir savaşçısı değil, bir haydutsun. bu dünyada gideceğin yer çark ya da darağacıdır, öbür dünyada ise acımasızlığın ve yadsımanın alın yazısı olan cehennem azabına uğrayacaksın. wittenberg, martin luther."