8.10.2015

tanrının gözdesi yok

erich maria remarque

biz her zaman boğayız. ama kendimizi matador sanıyoruz.

bir kadın bir erkeği terk edebilir; ama giysilerini asla.

insan her zaman doğru olanı yapmaz evlat. hem de yaptığının yanlış olduğunu bile bile. yaşamın çekiciliği de buradadır.

hiçbir şeyin yararı yok. insan kısa bir süre için unutabiliyor; ama ondan kaçamıyor.

umutsuzluk bir kadında olabilecek en tehlikeli şeydir; çünkü hiçbir kadın gerçekten umutsuz değildir.

ben saklı bir yaşam sürüyorum. burada, alışılmış yaşam yasalarından başka yasalar geçerli.

insanın tam olarak hakim olmadığı bir şey her zaman tehlikelidir. peki insan hakimse? o zaman daha da tehlikelidir. o zaman insan hafife alır.

aşkta affedilecek bir şey yoktur.

sonsuza kadar yaşayacaklarını sanan insanların arasındayım. en azından öyle davranıyorlar. mallarını mülklerini korumak uğruna bütün yaşamlarını harcıyorlar.  ama hepsi son savaş sırasında, hayatta kalacak olurlarsa, bir daha asla aynı yanlışları yapmayacaklarına yemin etmişlerdi. unutmakta insanoğlunun üstüne yoktur.

en yalın tepkiler her zaman en etkili tepkilerdir.

insan şenlik düzenliyorsa genellikle bir şeyleri unutmaya çalışıyor demektir; ama unutamaz. ötekiler de unutamaz.

insanoğlu hep kendi felaketini ister.

çekip gitmek her zaman o kadar kolay değildir, eğer insan kendisini de birlikte götürüyorsa. sahip olma isteğinin insanı sınırlamaktan başka bir işe yaramadığı bilinirse çekip gitmek çok kolaylaşır. insan hiçbir şeyi elinde tutamaz, kendi kendini bile.

güzel bir kadın beni hüzünlendirir. çünkü insan elinden kaçıp gideceğini bilir; oysa kalmasını ister.

insanlar için önemli olan heyecandı. açıkça olmasa bile gizliden gizliye, ölümün çekiciliğinin tadını çıkaran açgözlülerdi hepsi. sahte bir üzüntü, sahte bir korku içindeydiler. kendi başlarına gelmediği için memnundular. lenfatik bünyeli bir insana dijital iğnesi yapılmışçasına, o ana dek umurlarında bile olmayan yaşama sevinci kısa bir süre için şahlanmıştı.

bir kadın venedik'te yalnız dolaşmamalı. hele genç bir kadın. üstelik bir de güzelse asla yalnız dolaşmamalı.

hiçbir şey sandığımız kadar kötü, hiçbir şey sandığımız kadar iyi değil. hiçbir şey kesin değil.

ölüm korkusu başgösterdiği anda insan yanında birisinin olmasını istiyor. ama o anda artık o kadar yalnız olacaktır ki yatağın çevresinde ordu dolusu arkadaşı duruyor olsa da bir şey değişmeyecektir.

her şeyi seven bir kadından daha tehlikeli bir şey yoktur.

tuhaf, diye mırıldandı lillian, ama insan yuvarlanarak düştüğünü aklından çıkarmayacak olursa hiçbir şey yitirilmiş demek değildir. yaşam çelişkileri seviyor. insan ayaklarının sağlam bastığını sandığı anda uçurumun tam kenarında duruyor demektir. ama insan her şeyi yitirdiğini sandığı anda, yaşam ona karşı eli açık davranıyor. ayrıca bir şey yapmaya gerek yok, yaşam onun peşinden köpek gibi koşuyor.

aşk, gerçeğin tam karşıtıdır.

aşkın karşıtı ölümdür. aşk, ölümü kısa bir süre için bize unutturan acı bir büyü. bu yüzden ölüm hakkında bir şeyler bilen herkes aşk hakkında da fikir sahibidir.

ayrıntılar bütünün aynısıdır; ama bütünün içinde daha fazla bir şeyler vardır.

yaşamın, başka bir dünyada işlemiş olduğumuz bir suça karşılık bize verilmiş bir ceza olmadığını kim söyleyebilir? belki de cehennem, kilisenin ölümden sonra gideceğimizi söylediği yer değil de burasıdır. belki de yeryüzündeki zindanda yıllarca kalmaya mahkum edilmiş düşkün meleklerizdir hepimiz.

aşk söz konusu olunca herkes çocuktur.

mutluluk sözcüğünün anlamı zamanımızda abartılıyor. yüzyıllar boyunca mutluluk nedir kimse bilmiyordu. yaşama ilişkin bir şey değildi. çin edebiyatını ya da hint ve yunan edebiyatını okuyun. mutluluk sözcüğünün köklerini içeren heyecan yerine, durağan ve yüce bir yaşam duygusunun peşinde koşmuşlardı. bu duyguyu yitirdikleri anda da bunalımlar başgöstermiş, aldatmaca heyecanlara kapılmışlar, romantizm ve mutluluğun peşinde aptalca bir arayış başlamıştır.

insan asla erken kutlamamalı. yarışçıların batıl inançları vardır.

bu şarap şişesi bir rafael yapıtı kadar çekici. şuradaki çilli kız öğrencilerin her birinin içinde hiç kuşku yok ki bir parça medea ve aspasia ruhu var. perspektifi olmayan bir yaşam: her şey eşit oranda önemli ve eşit oranda önemsizdir. her şey ön planda gözükendir. her şey tanrıdır.

bizim mutsuzluğumuzun nedeni şu: yaşam üzerinde hak iddia edebileceğimizi sanıyoruz. böyle bir hakkımız yok. insan bunu anladığında, gerçekten anladığında, acılar bile tatlı geliyor.

hiçbir beklentisi olmayan bir insan asla düş kırıklığına uğramaz.

en güzel bilgelikler geceleri ölür. ertesi sabah ne çok cesedin süpürüldüğünü bir bilseniz!

zamanında bitirmek, yaşamın en büyük sanatıdır.

bu aşkın hapishanesine girmek istemiyorum. bu hapishaneye karşı hiçbir başkaldırı işe yaramaz. tek çıkış yolu kaçmaktır.

lillian ona baktı. ne demek istediğini hemen anlamıştı. geri kalan her şey, yaralanmış gurur, hastalıklı bencillik, elde kalan bu son avutucu gerçek karşısında silinip gitmişti: sevdiği insan ölmemişti, yaşıyordu, soluk alıp veriyordu. duyguları ya da olup bitenler hiç önemli değildi. boris zayıflıktan ya da merhametten gelmemişti; şimşek etkisi yapan bu son gerçek nedeniyle gelmişti. elde kalan tek gerçek, her şeyi silip atan ve insanın hemen hemen her zaman çok geç farkına vardığı gerçek.