16.11.2016

günlükler

max frisch

vicdanımız ne kadar güçlüyse çöküşümüz de o kadar kesindir.

aşık insan her şeyi ilk kez görmüş gibidir. aşk bizi her türlü tasarıdan özgür kılar. işte sevdiğimiz insanla baş edemeyişimizdeki asıl heyecan, macera ve gerçek gerilim de budur; onu sevdiğimiz için, onu sevdiğimiz sürece.

her üniforma insanın karakterini bozar.

sürekli akan bir şerit üzerinde yaşıyoruz ve kendi kendimizi telafi etmek ve bir anlığına hayatımızı düzeltmek umudu yok. kabul etmesek de geçmiş bizi en az bugün kadar belirliyor.

birini övmek kadar zor bir şey yoktur hayatta.

insan, en azından ortaya çıktığı anda ve yerde doğru olan düşüncesini gizlemeyerek ve yazarak bu düşüncesine sahip çıkar. ve iki gün sonra tam aksini düşündüğünde, daha akıllı olacağını umut etmez. insan neyse odur.

dürüst olmak yalnız olmaktır.

önemli olan, sözcüklerin arasındaki ifade edilemeyen beyaz alandır. sözcüklerin anlattığı, gerçek düşüncemizi dile getirmeyen önemsiz şeylerdir hep. gerçek niyetimizi en iyi ihtimalle dolambaçlı bir yoldan ifade edebiliriz.

insanın edebiyle vazgeçmeden önce denemesi gereken şeyler vardır.

ancak işimizin bizi terk ettiği zamanlarda, mümkün olduğunda niye çalıştığımızı anlıyoruz. işimiz, bizi sabahları aniden ve acımasızca uyandıran, korkulardan koruyan, bizi çevreleyen labirentte ilerlememizi sağlayan tek şeydir; ariadne'nin ipidir.

"her harabenin kendine özgü bir çekiciliği vardır." (cesario)

bir şeye kanaat getirmiş insan, her şeyin üstesinden gelir. kanaatler, canlı-hakiki şeyler karşısında en iyi korunaktır.

kadın, doğası gereği oyuncudur.

insanın yaşadığı, idrak ettiği şeylerin çoğu sezilerdir; yaşamanın diğer bölümünü oluşturan hatırladıklarımız bile çok daha azdır bundan. böyle olmasaydı hiç edebiyatçı olmaz, sadece muhabirler olurdu.

bize ait olmayan tesadüfler yaşamayız. sonunda payımıza düşen, vadesi gelmiş olanlardır.