6.05.2012

hırsızın günlüğü

jean genet

kendini belli eden ve de unutturan gerçek ya da yapmacık bir fiziksel acının gerisinde daha gizli bir ruhsal acı bulunur.

güzelliği elde etmek için zorunlu olan şey aşktır. ve de onu kıran, acımasızlık.

kötülüğe adanmış erkekler erkeksi özelliklere sahiptirler. kendiliklerinden ya da bir rastlantının onlar için yaptığı seçim sonucu, kınayan, aşağılayan bir ortama bilinçli olarak ve yakınmadan dalarlar; tıpkı derin bir aşkın insanları sürüklediği ortam gibidir bu. erotik oyunlar, sevgililerin gece dilinin ortaya çıkardığı adlandırılamayan bir dünyayı gözler önüne serer. böyle bir dil yazıya dökülmez. geceleyin boğuk bir sesle kulağa fısıldanır. gün ağarırken unutulur. sizin dünyanızın erdemlerini yadsıyan suçlular, yasak bir dünya kurmayı umutsuzca kabul ederler. orada yaşamayı kabul ederler. orada hava iğrençtir: onlar bu havayı solumayı bilirler. aşkta olduğu gibi, kendilerini dünyadan ve dünyanın yasalarından ayırırlar. onların dünyası ter, sperm ve kan kokar.

bir ahlaksal davranışın güzelliği, ifadesinin güzelliğine bağlıdır. böyle bir davranışın güzel olduğunu söylemek, onun güzel olacağına önceden karar vermektir. geriye bunu kanıtlamak kalır. bu işi de imgeler, yani fiziksel dünyanın görkemleriyle gösterilen uyumlar yüklenir. bir davranış, eğer ezgi doğurur ve boğazınızda bu ezgiyi keşfettirirse, güzeldir.

birçok sözümona edebiyatçının aklı çete düşüncesine takılmıştır, sık sık. çeteleri oluşturan bağlayıcı ögenin belki bir doymazlık olmasından çok korkarım; ama bu bir öfkenin, son derece haklı bir isteğin altında gizlenen bir doymazlıktır. elde böyle bahaneler, böyle nedenler olunca, bunlara dayanarak çabucak, kestirmeden bir ahlak anlayışı ortaya konur. yasa tanımayan kişileri birleştirip çeteler oluşturan şey, çocuklar hariç, hiçbir zaman kötülük, sizin ahlak anlayışınızın tersindeki bir aşırılık değildir. hapishanelerde her suçlu, kapalı ama güçlü, dünyaya ve onun ahlak anlayışına karşı sığınak oluşturabilecek iyi bir örgütlenmeyi düşler: bu bir düştür. hapishane, dünya güçlerinin başarısızlığa uğradıkları bir kale, bir ideal mağara, bir haydutlar yatağıdır. suçlu, bu güçlerle ilişkide olur olmaz, o bayağı yasalara uyar.

"aşk dövüşler arasında çiçeklenir."

ibneler namuslu insanların bilincinde bitki gibi yaşayıp giden solgun ve alaca bulaca insanlardır. hiçbir zaman güpegündüz, gerçek güneş ışığında, ortada görünmeye hakları yoktur. ama böyle karanlık yerlere çekilerek yeni güzelliklerin habercisi en ilginç yıkımlara neden olurlar. bunlardan biri olan büyük theresa, müşterilerini genel tuvaletlerde beklerdi. alacakaranlıkta, erkekler için ayakta çiş yapılan limana yakın bu yuvarlak tuvaletlerden birine açılır kapanır bir iskemle getirerek üstüne oturup örgüsünü örmeye bayılıyordu. bir sandviç yemek için bu örgü işine ara veriyordu. kendi evinde gibiydi burada.

işe yeni başlayan bir hırsız, pis herifin birini her zaman soyarak cezalandırmak ister.

yaratmak ciddilikten biraz uzak bir oyun değildir. yaratıcı yarattıklarının karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri sonuna kadar üstüne almak gibi korkunç bir serüvenin içine girmiştir. kökeninde aşk olmayan bir yaratı düşünülemez.

benim gururum utancımın kıpkırmızı rengine boyandı.

barakalardaki mumdan figürlerin önceden haber verdiği çöküşe, o güzelim bedenlerinin çöküşüne, dudaklarında gülümseme, rahat rahat giderler. kahraman ölüme giderse -ki bu zorunlu sondur- mutluluğa gitmedikçe, yüreği sevinçle dopdolu olarak, sanki kendini en kusursuz, dolayısıyla en mutlu biçimde gerçekleştirmeye gider. kahraman, kahramanca bir ölüme dudak bükemez. yalnızca bu ölümle kahramandır. bu ölüm ünsüz kişilerce o denli acı bir biçimde aranılan koşuldur, ündür; kısacası (bu ölüm ve ona götüren apaçık mutsuzlukların birikimi) elverişli, önceden hazırlanmış bir yaşamın ödüllendirilmesi; ama özellikle de kendi imgemizin bizi her zaman ışıl ışıl gösteren ideal bir aynaya bakışıdır (adımızı taşıyacak bu ışığın sönüşüne kadar).

suçluluk özgünlüğe yol açar (karışıklığı ortadan kaldırır) ve suçlu katı yürekliyse (çünkü bir suçu işlemiş olmak yetmez, ona layık olmak ve onu işlemiş olmaya layık olmak gerekir), bir yalnızlık kaidesinin üstüne çıkar. yalnızlık bana verilmemiştir, onu ben kazanırım. bir güzellik kaygısıyla ona doğru götürülürsem, kendimi onun içinde tanımlamak, sınırlarımı belirlemek, karışıklıktan çıkmak, kendimi düzene sokmak isterim.