11.11.2011

kontrat

henri troyat

geniş halk toplulukları, suç ve ceza'yı saf bir coşkunlukla karşıladı. bir polis romanına, duygulu bir öyküye, psikolojik bir teze benzeyen suç ve ceza geniş okur yığınlarını memnun etti. dostoyevski'yi ilk başta çok anlamadılar; ama "art düşünce"siz hayran oldular. yazarın adı ağızlardan düşmüyordu. dostoyevski, turgenyev'le tolstoy'un yanında tutuluyordu. bu, zaferdi.

ama bu ün, dostoyevski'yi para sıkıntısından kurtaramadı birden. yayıncı stellovski'ye kasımda teslim etmek zorunda olduğu yayımlanmamış romanın daha ilk satırını bile yazmamış olduğu gibi, teslim günü de yaklaşıyordu. 1 ekim'de dostu miliukov dostoyevski'yi ziyaret eder.

"bir sigara tüttürerek, odanın içinde, iri adımlarla gidip geliyordu. şaşırmış bir durumdaydı."

"neniz var?" diye sordum.

"korkunç bir şey bu, mahvoldum." diye yanıtladı yürümeyi bırakmadan.

"ne? ne var?"

"nasıl bir kontrat bağlıyor beni stellovski'ye biliyor musunuz?"

"bana bir kontrattan söz etmiştiniz ama, koşulları bilmiyorum."

"öyleyse bakınız!"

"yazı masasına yaklaştı, oradan bir kağıt alıp bana uzattı, sonra yeniden yürümeye koyuldu."

"dehşet içinde kalmıştım. dostoyevski, önceki yapıtları için sudan ucuz bir fiyat kabullenmekle kalmıyordu yalnız; ama kasım ayı için, yani kontratın imzalanmasından beş ay sonra, "hiç olmazsa büyük boy basılmış 10 yapraklık yayımlanmamış yeni bir roman" teslim etmek zorundaydı. bunlar olmazsa, yayıncı stellovski, onun ileride yazacağı kitapları ücretsiz yayımlama hakkını kazanıyordu.

"bu roman epeyce ilerledi mi?" diye sordum.

"yazılmış tek satır yok."

allak bullak olan miliukov, birkaç dostu toplayıp bölümleri aralarında paylaşarak kitabı elbirliğiyle yazmayı öneriyor.

"hiçbir vakit, başkasının yapıtına imzamı koymayacağım." diye karşılık veriyor dostoyevski.

o vakit miliukov romanı stenografa yazdırmasını salık veriyor. ama dostoyevski duraksıyor. acaba bu yeni çalışma yöntemine uyabilecek midir? öte yandan, bu işi kıvırabilecek bir sekreter bulabilecek midir?

"bu işle ben ilgileneceğim!" diye bağırıyor miliukov.

ertesi gün, 2 ekim'de miliukov, kadınlar için stenografi kursu yöneten olşin'in evine gidiyor ve ona meseleyi açıyor. 3 ekim akşamının saat altısında olşin, öğrencilerinden birine yaklaşıyor ve ona açıkça şöyle diyor:

"anna grigoriyevna, küçük bir stenografi işi kabul eder misiniz? bana birisini bulmamı rica ettiler. ben de sizi düşündüm."

4 ekim 1866'da anna grigoriyevna snitkin, erkenden baba evinden çıkıp gastini dvor'un kırtasiyeci dükkanından birkaç kurşun kalemle bir çanta satın alıyor ve küçük bir sokakta dostoyevski'nin evine doğru yola koyuluyor. anna grigoriyevna 20 yaşlarında, kül renkli, içten ve neşeli iki güzel gözün aydınlattığı yüzü solgun, küçük bir genç kızdır. iyi bir ailedendir. mari ortaokulu'nu altın madalyayla bitirmiştir. annesi onun bir yazara sekreterlik etmesini kabul etmişse, bunun başlıca nedeni babasının sağlığında, dostoyevski'nin coşkulu bir hayranı olmasındandır. gerçekte, bu dostoyevski nasıl bir adamdır acaba? babasının bir çağdaşı olmalı; çok şişman ve dazlak kafalı bir bey mi, yoksa çok uzun boylu, çok zayıf, çok sert birisi mi? genç kız dostoyevski gibi ünlü bir yazarla "birlikte çalışmak" düşüncesiyle son derece heyecanlıdır. dostoyevski onu pek budala bulmayacak mıdır? yapıtlarından söz açmasını becerebilecek midir? insancıklar'ın kimi kişilerinin adlarını unutmuştur. bu konuda ona bir şeyler sorarsa ne yapmalı? unuttuğunu itiraf etmeli mi, yoksa dalgınlığa mı getirmeli?

saat on birde alonkin yapısı önünde duruyor. suç ve ceza'daki raskolnikov'un evini az çok andıran ve küçük küçük birçok konutun meydana getirdiği büyük bir yapıdır bu.

"kubbenin altında, ikinci katta" diye yanıtlıyor kapıcı. kaç yaşında olduğu belirsiz bir hizmetçi kadın onu çalışma odasına alıyor. burası bir divan, birkaç sandalye ve bir yazı masasıyla, gösterişsizce döşenmiş büyük bir odadır. oturur oturmaz kapı açılıyor; fedor mihailoviç dostoyevski, gecikmiş olmaktan özür dileyerek içeri giriyor.

"orta boyluydu" diye yazıyor anılarında anna grigoriyevna, "açık kestane renginde; hatta kızıla çalan saçları iyice briyantinlenmiş ve dümdüz taranmıştı. ama bu yüzde beni en çok şaşırtan gözlerdi. dostoyevski, oldukça yıpranmış mavi kumaştan bir ceket giymişti. ama gömleğinin yakasıyla kolları kar gibi aktı." ilerliyor. yorgun, üzgün, yitik bir hali vardır. gerçekten, bir gün önce şiddetli bir sara nöbeti geçirmiştir ve henüz tamamıyla iyileşmemiştir.

neşesiz bir sesle, anna grigoriyevna'dan oturmasını ve rus ulağı'ndan bir parça yazmasını rica ediyor. çok çabuk okuyor, genç kız protesto ediyor:

"hiçbir vakit böyle konuşulmaz!"

birazdan, anna stenografi yazısını düzyazıya çevirirken dostoyevski, odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolaşıyor ve sabırsızlanıyor:

"ne de uzun sürdü! kopya etmek için bu denli zaman gereksin, olur şey değil!"

yazıyı inceledikten sonra sekreterinin bir noktayı unuttuğunu görüyor ve bir noktalama işaretini de yeterince belirtmediğini söylüyor.

"böyle olmaz! olmaz bu böyle! her neyse, bugün yazdırmama imkan yok. yarın geliniz."

"ah! anneciğim! bu dostoyevski'nin sözünü etme bana!" diye bağırıyor anna grigoriyevna evine girerken.

ertesi gün gene geliyor, bu kez çalışma daha iyi yoluna giriyor. fedor mihailoviç yeniden kavuştuğu bir neşeyle kumarbaz'ın ilk bölümlerini yazdırıyor. vakit vakit, genç kıza kimi anılarını anlatmak için duruyor: çocukluğu, tutuklanması, darağacı, sibirya.. çok acı çekmiş, çok düşünmüş, bununla birlikte kendisine karşı bir ilgi gösteren bu adamı anna, hayranlıkla, heyecanla dinliyor.

"dün kaç sayfa yazdık? kararlaştırılan günde bitirecek miyiz?"

roman ilerliyor. ve dostoyevski'ye bir güven geliyor azar azar. bu çok taze, çok sevimli genç kızın yanında çalışmaktan garip bir tat alıyor. ona bir aşk romanı yazdırmak da ayrıca, tadına doyulmaz bir işkence ekliyor serüvene. özenle çalışan bu yumurcağın karşısında fedor mihailoviç, şehvetle, ürke ürke anımsıyor eski genç ve şımarık sevgilisi polin suslova'nın kibirli yüzünü. bu eski sevgilisinin küçük adını da romanın kadın kahramanına veriyor.

romanın merkez kişileri olan polin ve aleksi'den başka, kumarbaz'ın belirtilmeye değer çok tuhaf bir kişisi daha vardır: generalin, altın babası olan, ölümünü bütün ailenin dört gözle beklediği yaşlı halası "babulenka"dır bu. günün birinde ardında bir yığın hizmetçisiyle, bir kumarhaneler kentine ayak basıyor. buyruğu üzerine, koltuğuyla onu gazinoya dek götürüyorlar, dizginsiz bir tutkuyla oynamaya koyuluyor. "büyükanne yerinde duramıyordu; döner tablanın bölmeleri arasında zikzaklar yapan bilyeyi ateşli gözlerle izliyordu; bir ara, oyun yöneticisinin, beklenen sıfır yerine 36 demesiyle masaya bir yumruk bile indirdi." hatırı sayılır bir kazancı hemen yutup yok eden büyük bir kayıptan sonra babulenka kentten meteliksiz ayrılıyor.

okurken, baştansavma yazdırıldığı açıkça görülen, çalakalem çırpıştırılmış bu roman dostoyevski'nin iki tutkusunu sunuyor bize: polin ve kumar.

kumarbaz'ın sayfalarını çevirirken, suslova'nın günlüğünün bir kopyasını gözden geçiriyor sanır insan. doyurulmamış bir sevginin havası, ani mizaç değişmeleri, tutkulu tüm değişmeler aynıdır.

romanın kahramanı, "sizin karşınızda tüm onurumu yitiriyorum." diyor sevgilisine; dostoyevski de bu tümceyi sık sık tekrarlamak zorunda kalmıştır polin'e.

"onu kollarıma aldım, önünde diz çöküp ellerini, ayaklarını öptüm" diye yazıyor dostoyevski kumarbaz'da. "ayaklarımın dibine yığıldı, dizlerimi kucaklayıp sıkarak ve yüksek sesle hıçkırarak haykırdı: "seni yitirdim, biliyordum bunu.." diye yazıyor suslova günlüğünde.

bunun gibi birçok karşılaştırma yapılabilir.

kumara merak sarmasına gelince, dostoyevski onu bize, heyecan verici tek formülle açıklıyor: "alınyazısına meydan okumak, onunla alay etmek, ona dil çıkarmak isteğini duydum."

alınyazısı nasıl onunla oynuyorsa, onun da alınyazısıyla oynamasına izin veriyor rulet. rulet sayesinde "duvar"ı aşıyor. mantıksızlığın, eksiksiz olanağın, rastlantının alanı içine düşüyor. "iki kere iki dört eder"in anlamı yok artık. en ustalıklı oyunların bile, rastlantının sayısız kaprisleri karşısında borusu ötmüyor. kumarda ama sadece kumarda hiçbir şey hiçbir şeye bağlı değildir.

kumar, fiziksel dünyada ilk özgürlük denemesidir.

25 günlük mutlu bir çalışma döneminden sonra, 30 ekim 1866'da, kumarbaz basılmaya hazırdır. 1 kasım'da dostoyevski elyazısını teslim etmek üzere stellovski'nin evine gidiyor. yayıncı daha önce davranmıştır: taşraya gitmiştir; hizmetçileri dönüş gününü bilmiyorlar ve yayınevindeki servis şefi de, bu konuda bir emir almadığını ileri sürerek romanı kabul etmiyor. işte o vakit, yönetim çevresinin komiserliğine gitmek geliyor dostoyevski'nin aklına ve kitabını, gereğince imzalanmış ve tarihi yazılmış bir belge karşılığında, nöbetçinin eline teslim ediyor.

tuzak başarısızlığa uğratılmış, ısmarlanan iş yapılmıştı; gelgelelim dostoyevski tamamıyla memnun değildi.