16.05.2010

ölü bir evden hatıralar

dostoyevski

insanlar beni yüreklendirmek için, "burada yalnızca sıradan insanlar var." diyorlar. oysa benim karmaşık bir insandan da çok korktuğum şey, sıradan bir insan zaten.

belki bu insanlar (mahkumlar) hiç de duvarın dışındaki insanlara oranla o kadar kötü değillerdir.

her şeye alışabilen bir yaratıktır insan, bence onu en iyi tanımlayan özellik de budur.

manevi yoksunluk, bedensel her türlü ıstıraptan ağırdır. cezaevine düşen sıradan bir insan kendi dengi, belki daha üst düzey insanların arasına girer. kuşkusuz, çok şeyini yitirmiştir: yurdunu, ailesini, her şeyini; ama gene de bir çevresi vardır. ama eğitim görmüş, aydın biri yasalar gereği tek başına, sıradan insanların arasına cezaevine sokulunca onunkiyle karşılaştırılamayacak kadar çok şeyini yitirmektedir. içindeki her gereksinimi, her alışkanlığı bastırmak zorundadır. kendisi için yeterli olmayan ortama alışması, o havayı soluması gerekmektedir. sudan çıkarılıp kumsala atılmış bir balık gibidir. yasalara göre genelde herkes için aynı olan bir ceza onun için on kat daha ağır, ıstırap dolu bir cezaya dönüşür. olay, terk edilmeleri gereken yalnızca bedensel alışkanlıklar olsa bile, bir gerçektir bu.

insan yaradılışının ne denli bozulabileceğini anlamak zordur.

özgürlüğü kısıtlanmış bir insanın umutları özgür herhangi bir insanın umutlarından çok farklıdır. özgür bir insanın elbette umutları vardır (sözgelimi, kötü kaderinin değişeceğini, bir girişiminin sonuç vereceğini umut eder) ama yaşamaktadır, çalışmaktadır; gerçek yaşamın burgacında dönüp durur. ama bir mahkum için öyle değildir. tutalım ki yaşam burada da vardır. bir cezaevi, bir kürek mahkumu yaşamı. ama bir mahkum kim olursa olsun, buraya ne kadar bir süre için gönderilmiş olursa olsun, kaderinde, yaşamında iyi yönde herhangi bir değişikliğin olabileceğini içgüdüsel olarak kesinlikle hayal edemez, düşünemez.

aşk gaddarca bir şeydir.

en mükemmel bir insanın bile alışkanlık sonucu kabalaşabileceğine, rezilleşebileceğine inanıyorum. kan ve başkaları üzerinde egemenlik sarhoş eder insanı: kabalık ve rezillik gelişir; insanın aklına, duygularına ulaşır ve sonunda insan normal olmayan şeylerden zevk almaya başlar. bir canavar olur. ve insanlığa, pişmanlık duygusuna, yeniden doğuşa dönmesi hemen hemen olanaksızlaşır. böylesine bir güç sahibi olma isteği salgın bir hastalık gibi bütün topluma bulaşır: öylesine çekicidir güç sahibi olmak. bu tür olaylara ilgisiz kalan bir topluma hastalık bulaştı demektir. sözün kısası, bir insanın bir başka insana işkence etmek hakkının olması toplumun bir hastalığıdır; toplumda insana özgü yeteneklerin kaybolduğunun, bir ülkenin yurttaşları olmak bilincinin yok olduğunun, toplumda çürümüşlüğün başladığının göstergesidir.

köpekler başka köpeklerin kendilerine boyun eğmelerinden hoşlanırlar.

hiçbir insan amaçsız, bir amaca yönelmeden yaşayamaz. bir amacı ve beklentisi olmayan insan genellikle bir canavara dönüşür.

hiçbir zaman çalışmayan, düzelemeyen, cezaevinde maydanlarda hizmet eden, dondurucu soğuklarda bütün gece koğuşun girişinde dikilen, binbaşının ayak sesi duyulduğunda hemen içeri haber veren, neredeyse bütün gece nöbet tutmak karşılığında ancak beş gümüş kapik alan, görevini aksattığında ise bunu bütün parasını kaybetmekle ve sırtına kırbaç yemekle ödeyen mahkumlardandı. bu tür insanların en önemli özelliği, kişiliklerini her yerde, her zaman, neredeyse herkesin karşısında yok etmek, toplum içinde ise yalnızca ikinci dereceden değil, üçüncü dereceden rol oynamaktır. onların doğalarında olan bir özelliktir bu.

robert louis jackson: dostoyevski'nin kitapları, her tür adiliğin en yüce duygularla birlikte insanın içinde bulunabileceğini kanıtlar.

insan komşularını soyut olarak ya da belli bir mesafeden sevebilir ancak. fakat insanın komşusunu gerçekten sevebilmesi neredeyse imkansızdır.

cezaevinde az da olsa para sahibi bir mahkum, hiç parası olmayan bir mahkuma oranla on kez daha az acı çekiyordu. mahkumların para sahibi olmaları yasaklansaydı, delirirlerdi veya -her gereksinimleri karşılandığı halde- sinekler gibi ölürlerdi ya da nihayet, bazıları can sıkıntısından, bazıları, bir an önce idam edilmeleri, ortadan kaldırılmaları veya "kaderlerini öyle veya böyle değiştirmek" için olmayacak canavarlıklar yapmaya kalkışırlardı. bir mahkum birkaç kapiğini ter dökerek veya bu kapikleri kazanmak için olmadık kurnazlıklar yapmaya karar vererek -bu arada çoğunlukla hırsızlık veya dolandırıcılık yaparak- onu kazanmışken bu parasını öylesine aptalca, çocukça bir tasasızlıkla harcaması, ilk bakışta öyle görünse bile, onun hiç de paraya değer vermediği anlamına gelmez. mahkumlar paraya çılgınca, ölesiye düşkündürler. eğlenirken onu kağıt parçaları gibi savurmaları ise, ona değer vermediklerinden değil, o anda parayı daha değer verdikleri bir şeye harcadıklarındandır. bir mahkum için paradan daha değerli olan ne midir? özgürlük veya özgürlük hayali. ayrıca mahkumlar hayale çok düşkündürler.

tolstoy: modern edebiyatta bundan daha iyi bir kitaba rastlamadım; bu söylediğime puşkin de dahildir. dostoyevski'ye, ona bayıldığımı söyleyin.