10.02.2009

oyuncak

jean meslier

korkunç hayalet görüntüleriyle berbat edilen, cehaletin ve korkuların sürmesinde çıkarı olan insanların kendisine yol gösterdiği insan düşüncesi nasıl ilerleyebildi? insanı, başlangıçtaki alıklık döneminde sürünmeye, ot gibi yaşamaya zorladılar. ona, alın yazısının elinde olduğu varsayılan görünmeyen kuvvetlerden başka bir şeyden söz edilmedi.

yalnızca endişeleri ve anlaşılmaz hayalleriyle uğraşan insan, hep rahiplerin oyuncağı oldu. bu rahipler, başkaları adına düşünme ve onların tutum ve davranışlarını, yani yaratılışını düzenleme hakkını kendilerinde buldular.

bundan dolayı insan, hep tecrübesiz bir çocuk, cesaretsiz bir esir, düşünmekten korkan ve ecdadının bıraktığı dehlizlerden, dolambaçlı çıkmaz yollardan kendisini asla kurtaramamış bir alık oldu ve öylece kaldı. zavallı insan, kendisini, ancak peygamberlerin efsanevi hikayeleriyle tanımış olduğu tanrılarının boyunduruğu altında inlemeye zorunlu sandı. bu peygamberler, bu rahipler, bu din babaları insanı inanç bağlarıyla sımsıkı bağladıktan sonra, onların yol göstericileri oldular. ya da onu, yeryüzünde, yol göstericileri oldukları tanrılardan daha az korkunç olmayan zorbaların mutlak saltanatına teslim ettiler.

ruhani ve maddi kuvvetin çifte boyunduruğu altında ezilen kavimler, aydınlatmak ve refah ve mutlulukları için çalışmak imkansızlıkları içinde kaldılar. din gibi, siyaset ve ahlak da, namahremlerin dahil olmasına asla izin verilmeyen, kadınlara mahsus haremler oldular. insanlar, şeriat koyanların ve rahiplerin göklerin en yüksek katından, bilinmeyen diyarlardan indirdikleri ahlaktan başka ahlak tanımadılar. insan düşüncesi, teolojik görüşler içinde şaşkınlaştı, kendisine yabancılaştı, kendi gücünden kuşkuya düştü, tecrübeye güvensizlik duydu, gerçeklerden korktu, akıl ve muhakemeyi aşağıladı. ve ruhani ya da maddi otoriteyi körü körüne izlemek için akıl ve muhakemeyi terk etti. hareketlerini düzenlemede tek yetkili olan zorbaların ve rahiplerin ellerinde insan, tümüyle bir makine oldu. hep esir gibi kullanıldı ve hemen her zaman, her yerde esirlerin ahlaki suçlarına ve karakterlerine sahip oldu.

işte ahlak bozukluğunun gerçek kaynakları. bu ahlak bozukluğuna ise din, hiçbir zaman yararsız, boş ve etkisiz engellerden başka bir şeyle karşı durmaz. cehalet ve esaret insanları kötü ve mutsuz kılmaya mahsustur. insanları köreltmeye çalışır ve doğru yoldan saptıklarında onları o yola daha çok iter. rahipler insanları aldatır; zorbalar, daha çok esirleştirmek için onları bozar. zorbalık her zaman hem ahlak bozukluğunun hem de kavimlerin bilinen felaketlerinin gerçek kaynağı olmuştur ve olacaktır. dini kavramlar ya da metafizik hayallerle gözleri kamaşmış olan bu kavimler, sefaletlerin doğal ve gözle görülebilir nedenlerine göz atacakları yerde, kötü durumlarını yaratılışlarının olgunlaşmamış olmasına ve felaketlerini tanrıların öfkesine mal ederler.

gerçekte, kendi ihmallerine, cehaletlerine, yol göstericilerinin bozuk ahlaklarına, sağduyuya uygun olmayışlarına, anlamsız alışkanlıklarına, yanlış görüşlerine, makul ve insaflı olmayan yasalarına bakacakları yerde, nur eksikliğinden doğan felaketlerinin sona ermesi için tanrı'ya yalvarırlar, kurbanlar, hediyeler sunarlar.

ruhlar zaman geçmeden doğru fikirlerle doldurulsun, insanların aklı eğitilsin, insanları adalet yönetsin; o zaman ihtiraslarına karşı ilahlardan korkulmaz, zayıf engeller koymaya gerek görülmez. iyi eğitim ve öğretim gördükleri, iyi bir hükümetle yönetildikleri, vatandaşlarına yaptıkları kötülükten dolayı cezalandırıldıkları ya da hor görüldükleri ve bunlara yaptıkları iyilikten dolayı da son derece hak ve adalete uygun olarak ödüllendirildikleri zaman, insanlar iyi olacaklardır.

batıl düşüncelerinden uzaklaştırılmadıkça insanları kötü durumlarından kurtarmak için yapılacak şeyler boşuna olacaktır. kendilerine gerçek gösterilecektir ki ve ancak bu sayededir ki, insanlar en yüce çıkarlarını ve kendilerini iyiliğe yöneltmesi gereken gerçek nedenleri öğreneceklerdir. çok zamandan beri, kavimlerin öğretmenleri gözlerini semaya diktiler. artık bakışlarını yeryüzüne indirsinler.

anlaşılmaz bir ilahiyattan, gülünç efsanelerden, çocukça tören ve protokollerden yorulan insan düşüncesi, doğal şeylerle, akıl erdirilebilecek konularla, duygularla, incelenmesi mümkün gerçeklerle, yararlı bilgilerle uğraşsın. kavimleri usandıran zulmet kuşkuları, kuruntuları artık dağılsın. aradan çok geçmeden, alın yazılarının hep sapkınlık olduğunu sanan kafalara doğru görüşlerin kendiliğinden yerleştiği görülecektir.