28.04.2013

yankının kemikleri

samuel beckett



savurdu avutan umutsuzluğumu şeytanca bir rüzgar
bir hanfendinin keskin ve narin kıvrımlarına karşı
ne bir ne iki kere lakin

çiçeklendi ve kurudu
caddeye bakan pencerede bir muhabbetkuşu solgun ve küfürbaz

cesur bir oğlanım biliyorum
hani ya benim oğlum
-bir koruyucu bile olsam-
ne de babamın joachim'i değilim
ama kusursuz bir bütünün yongası ne eski ne de yeni
muazzam bir gülün parlak ve vakur yapayalnız taçyaprağı

ve bana bağışla
yıldızsız esrarlı ikincil anlarımı

konakları seyreden sandal ağaçları, dağlar
somurtan kafatasım, öfke pıhtısı
rüzgarın tasmasıyla boğazlanmış dizilmişken ufkun şişine
ısırır ıslahına direnen bir köpek gibi tıpkı

ah sancak, kanayan etin sancağı
denizlerin ipeği üstünde ve var olmayan
kutup çiçeklerinin

aşkım o benim dikti cepleri diri diri dikti ve dedi ki daha iyiydi
lekesiz böyle kahverengi çulların içinde süzülürken temiz havada
boyanmış yumurtaların ve kayışçanların kurtulmuş fiyordundan
görmüyor musun kayboluyorum
pezevenklerin bilardo oynadığı, orospuların müşterilere bağırdığı barda

izlerin bozgununda ve denize kaçan derelerin
çan kuleli anaokulları ve sonra liman
göğüslerini örtmeye çalışan bir kadın gibi
ve terk etti beni

ya da bırak gitsin o kız bir cennet ve sonra
göz kürelerindeki kızlık zarlarını giydir kadifeyle