18.01.2011

başkanın çocuğu

fay weldon

hayatta hiçbir şey insanın umduğu gibi çıkmaz.

her gün görülen bir şeydir bu: ırz düşmanlarıyla, dolandırıcılarla, çok eşliler ve gedikli çapkınlarla evli olan kadınlar, her şey ortaya çıkınca hayretler içinde kalırlar. hayır, sayın yargıç, hiç haberim yoktu. elleri kan içindeydi ama, tavşan öldürdüm, diyordu; yeleğinde rimel izi vardı ama, kalemim aktı, diyordu. ben de inandım ona. evlilik, aldatmacanın üreme ortamıdır.

hiçbir şey kaybolup gitmez, kaybetmeyi her şeyden çok istediğimiz şeyler bile. her şey zaman içindeki belirli bir noktaya doğru akar. geleceğimiz, geçmişimize göre koşullanır, hem de geçmişimizin bütünüyle; yalnızca seçtiğimiz, övünç duyduğumuz bölümleriyle değil. yapılacak tek şey hiçbir şey yapmamaktır; hiçbir şey dememek, bildiğini sımsıkı kendine saklamak.

insanlar "doğru" dedikleri şeyleri kaldıramaz aslında. çoğunluk böyledir. hepimiz hoşumuza giden masallarla haşır neşirizdir; sevildiğimiz, esirgendiğimiz, gerekli olduğumuz masallarla.

gözlerinin görmesi insanı, karanlıkta çırpınmaktan daha büyük bir yalnızlığa gömebiliyor.

nevrotik insanlarda duygularla savunmalar yanlış döşenmiştir, bir parke döşemesinin örnekleri çarpık yerleştirilmiş gibi. parkeleri sökmek, ayırmak, yeniden dizmek ve doğru olarak baştan yerleştirmek gerekir.

insanın, peşimde birileri var diye düşünmesi ille de peşinde kimse yok anlamına gelmez.

yaşlıların, gençlerin arasına karışmayıp kendi başlarına olmaları yeğdir ve son irdelemede bütün iyilikler anlamsız, bütün tatlılıklar lezzetsizdir. bu gerçekleri zamanından önce öğrenmektense insan sağır, topal ve kör olsun, daha iyi.

değerli olan hiçbir şey yok pahasına elde edilemez.

çok zamanımız yok, her şeyin sonu ölüm. ne geçmişe fazla yas tutun, ne geleceğe fazla korkuyla bakın ne de başka insanların dertlerine çok zaman harcayın; yoksa bugününüz hepten eriyip yok olur.