12.07.2010

ıssızlığın ortası

mehmet eroğlu

yaşanan her serüven insan hayatında eksik kalan bir resmin tamamlanmasıdır.

hiç tanrı'ya inandın mı? her şeyden, bir parça da olsa, o da sorumlu değil miydi? kutsal kitapların hepsinde "öldürme" diyordu; ama tanrı adına öldürülenler kadar çok insanoğlu öldürmeyi başaramadı kimse.

hayat, insanlığın içine düştüğü kuyudan kurtulma çabasıdır.

gerçek, insanın dünyayı nasıl düşlediğidir; ama hiçbir şey zaman kadar gerçek değildir. çözümler hep zamanın içinde saklıdır. zaman, korkulacak tek gerçektir. çünkü insanların unutmak için çıldırdıkları iki büyük gerçeği bağlar birbirine: doğum ve ölüm. insanlar o iki gerçeğin arasına gerilen incecik ipin üstündedirler ve bütün çırpınışları ipten düşmemek içindir. o ip durmadan kısalır, insanlar birbirlerini boğazlar. iki uç birleşinceye kadar sürer bu boğazlaşma.

insan olmak, bütün evrenin sorumluluğunu içinde duymak demektir.

kendini, kurban edilmişlerin trajik rolüne hazırlayıp o rolü beceremezsen hapishane gerçeği o dakikadan sonra başlar ve çekilmez.

insan, o doğru dediğimiz şeylerin ne anlama geldiğini ancak büyük yanlışlıklar yaptıktan sonra anlıyor.

bir militanı kararsızlığa sürükleyecek; acaba doğru mu, böyle mi yapmalı gibi sorulara takılmak anlamsızdır. kararsızlık yanlış karardan daha kötü bir illet bence. kararlı düşünceyle perçinleşmeyen eylem ölü doğmuş bir eylemdir. mücadelede her şeyi kalın çizgilerle bölmek, eylemleri birbirinden ayırmak, doğrunun sonu demektir.

her insan kendi celladını içinde taşır.

evet, hedefi büyük seçtik; gel gör ki altında ezilmekten de kurtulamadık. şimdi çok gülünç geliyor. kahraman olacaktık; tıpkı ortaçağ şövalyeleri gibi. olduk mu? tavuk boğazlayamayan bir kahraman. galiba biz sonu gelmiş kavramlara sığındık bu kavgada. dünyayı değiştirecektik; ama değiştirmeye çalıştığımız dünyanın ne denli değiştiğini kavrayamadık. artık kimsenin kahramanlara aldırdığı yok. kahramanların sonu geldi, soyları tükendi. belkemiğine bir sopa ve işin bitik. yoksa biz kavganın soylu bir kavga olduğunu düşünürken mi yanlış yaptık? öyle ya, eğer kahramanlar yoksa, bir savaş soylu sayılır mı? sen hiç kahramanı olmayan dövüş hatırlıyor musun?

neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu bilmek olanaksızdır. gerçekte her duygu, her düşünce, her olay aynıdır; önemini insanlar biçer onların.

bir kez adam öldürdün mü, istesen de eskisi gibi olamazsın. sen unutsan bile insanlar sana baktıkça adam öldürmüş birisiyle karşı karşıya olduklarını hiç akıllarından çıkarmazlar.

soyluluk, özet olarak tersyüz edilmiş vahşetten başka bir şey değildir.

bizler aslında hayvanız. hem de en kötüsü, pençe yerine parmaklarına demirden ölümler kuşanan bir türden. sanki homo-homicidus. yani öldürmek içgüdüsüyle öldüren cinsten. biliyor musunuz ki, doğada hiçbir canlı kendi türünden olanları salt öldürmek amacıyla öldürmez. ama biz insanlar bunun binlerce yolunu keşfettik. kurşundan nükleer silahlara kadar. aslında korkağız ve bu doğanın içinde korkunç bir ürkeklik içindeyiz. sonuç: öldürmek ya da tanrı yerine geçmek güdüsü.

tanrım, biz insanları yaşamın ayrıntılarından yoksun bırakma.