2.11.2008

vadideki zambak

balzac

hemen hepimiz sabahtan, dünyayı avucumuzda tutarak, yüreğimiz aşka susamış olarak yola çıkarız; sonra, acı deneylerden geçtiğimiz, insanlara, olaylara karıştığımız zaman, farkına bile varmadan, her şey yavaş yavaş küçülür, yığın yığın küller arasında azıcık altın buluruz. işte yaşam!

başkalarının mutluluğu, artık mutlu olamayanların avuntusudur.

sonradan görmeler maymun gibidirler, maymunların becerikliliği vardır onlarda; yukarılarda görür insan onları, tırmanış sırasında çevikliklerine hayran kalır; ama zirveye geldiler mi artık yalnız ayıp yerleri görünür.

sevişmesiz bir aşk, isteklerin şiddetiyle ayakta kalır.

bizi kendisini sevdiğimiz ölçüde sevmeyen kadının bir ayrıcalığı vardır: bize ikide bir sağduyu kurallarını unutturur.

ruh hastalıkları istekleri, içgüdüleri olan yaratıklara benzer; topraklarını büyütmek isterler.

aşkın, parıltıları göklere ulaşan hazları vardır.

daha yumuşacık olan kökleri ana toprakta sert taşlardan başka bir şeyle karşılaşmayan, ilk yaprakları kindar ellerde parçalanan, çiçekleri açar açmaz donan ruhların sessizce çektiği sıkıntıların tablosunu, en dokunaklı ağıtını gözyaşlarıyla beslenmiş hangi yetenek verecek bize? dudakları acı bir meme emen, gülümsemeleri sert bir bakışın korkunç ateşiyle bastırılan çocuğun acılarını bize hangi ozan söyleyecek?

zorbaca yasaklar, çocukta bir tutkuyu büyüklerde olduğundan da fazla biler; çocukların yalnız yasak şeyi düşünmek gibi bir üstünlükleri vardır; bu şey onlar için dayanılmaz bir çekicilik kazanır.

yuvarlak bel bir güç belirtisidir; ama belleri böyle olan kadınlar kibirli, istemlidirler; sevgiden çok şehvet vardır onlarda. düz belli kadınlar, tam tersine, sadıktırlar, inceliklerle doludurlar, içliliğe eğilim gösterirler, ötekilerden daha çok kadındırlar. düz bel çeviktir, yumuşaktır; yuvarlak bel bükülmez ve kıskançtır.

ceza yasalarını mutsuzluğu tanımayan insanlar çıkarmış.

aşk yaşamı yeryüzü yasasının ölümcül bir istisnasıdır; her çiçek ölür; büyük sevinçlerin bir yarınları olursa, kötü bir yarınları olur. gerçek yaşam bir bunalım yaşamıdır.

kötü günleri bir tek gün siliverir.

ahlakın da dereleri vardır; düşük kimseler, bu derelerden, içinde boğuldukları çamuru soylu kimselerin üzerine sıçratmaya çalışırlar.

her hile, her aldatmaca ortaya çıkar ve sonunda sahibine zarar verir; oysa bir insan içtenlik alanına yerleşince, her şeyin tehlikesi daha bir azalır.

yabancı bir evin ortasında, sevgilinin gözdesi, sevgilinin gizli merkezi olmanın tatlı zevkini bir erkek bilir yalnız.

acı sonsuzdur; sevincinse sınırları vardır.

sevdiği kadının herkesin en güzeli olduğunu, tutkulu bakışların hep ona çevrildiğini görmek, gözlerinin arılıkla saklanan ışığının yalnız kendisine geldiğini bilmek; sesinin ayrımlarını, yürekte insanların oyalanmalarına karşı yiyip bitirici bir kıskançlık duyulsa bile, görünüşte hafif ya da alaylı sözlerinde, değişmeyen bir düşüncenin kanıtlarını bulacak ölçüde tanımak bir genç adam için ne büyük bir sarhoşluktur!

erdemin, içine dalınan ve tanrı aşkında yenilenmiş olarak çıkılan kutsal suları vardır.

acılarını belirtmelerine engel olan bir utanç vardır soylu ruhlarda. bunları haz dolu bir acımayla sevdiklerinden gururla gizlerler.

genç yaşta insanın kötü niteliklerini çevresindekiler bastırır, tutkular hızlarını keser bunların, insanlık saygısı bunları hep engeller; daha sonra, insan yaşlanınca, bir de yalnız kalınca, küçük kusurlar ne denli uzun zaman bastırılmışlarsa, o denli korkunç bir biçimde ortaya çıkar. insan zayıflıkları temelden bayağıdır; ne yatışmak ne de bitmek bilir; dün verdiğinizi bugün, yarın, hep isterler; ayrıcalıkları iyice benimser, genişletirler.

aşk; ruhun sonsuz alanlarında, güzel bir vadide yağmurların, derelerin, sellerin geldiği, ağaçların, çiçeklerin düştüğü, kıyının kumlarının, tepelerdeki kaya parçalarının düştüğü bir büyük nehir gibi değil midir? duru çeşmelerin ağır ağır gelen suyuyla olduğu gibi boralarla da büyür. insan sevdi mi, her şey aşka doğru gelir.

mutsuzluklar yalnız ayırmakla kalmaz, toplumun bayağı kurallarını da susturur.

yaşamın alçakgönüllülüğünün üstünlükleri vardır; bir kez duyuldu mu sürekli bir sahneye çıkarılışın parıltısını katlanılmaz yapar. yalnız hafif ışıklar görmeye alışmış gözlerin gün ışığında rahatsız oldukları gibi, böyle şiddetli karşıtlıklardan hoşlanmayan ruhlar da vardır.

bütün üzüntülerimiz bizi midenin ortasından vurur. böylece yürekleriyle yaşayanlar mideden giderler. fazla keskin acılar sinir sistemini kışkırtır. bu aşırı duyarlık mide salgı bezini sürekli olarak zorlar. bu durum sürecek olursa, sindirimde ilkin fark edilmeyen düzensizlikler başlar: salgılar bozulur, iştah azalır, sindirimin bir saati öbür saatine uymaz; çok geçmeden, keskin acılar belirir, ağırlaşır, günden güne sıklaşır, midenin alt deliğinin çevresi sertleşir, burada bir katı şiş oluşur, ölüm de bundan gelir.

sevilen kadın kadınların en güzeli değil midir her zaman?

roma dininin yarattığı zorlu koşullar büyük düşüncelerdir; umudu ve korkuyu sürdüren edimlerin yinelenmesiyle ruhta gittikçe daha derin izler bırakır. suları tutan, onları arıtan, yüreği durmamacasına serinleten bu derelerde duygular gittikçe daha coşkun akar; gizli bir inancın, tek aşkın tek düşüncesinin çoğaldığı tanrısal kaynağın tükenmez gömüleriyle yaşamı verimli kılar.

her büyük sevgi, borçlu olduğumuz sevgilerden çalınır.

güneş, ışınları içinde bulunan ve kendisiyle yaşayan küçücük sineklere kulak asar mı? kalabildiklerince kalırlar, sonra, güneş gidince de ölürler.