5.01.2021

glorious revolution

sevan nişanyan

demokrasilerde yönetmek için birtakım kalabalıkların desteğini almak yetmez. yüzde elli artı birin desteğini almak da yetmez. geri kalanın -desteğini olmasa da- rızasını almak gerekir. "sevmedik adamı ama napalım, kısmet, bu da geçer." deyip boyunlarını bükecekler. yoksa işler sarpa sarar, kan dökülür. yönetemezsin. 

demokrasilerde devlet yönetmenin büyük sırrı budur. hatta galiba, her türlü devlet yönetmenin sırrı budur. seni bilfiil destekleyenler, senin uğruna canını verecekler her zaman küçük bir azınlıktır. işler çatışma noktasına varınca belki işe yararlar; belki de yaramazlar, belli olmaz. ama farz et ki azınlık değil kahredici çoğunluk olsunlar, bir emrinle memleket sathını kaplayacak sayılara sahip olsunlar. gene yetmez. esas önemli olan ötekileri yönetmektir. emir verdiğinde, fazla mırıldanmadan itaat etmelerini sağlamaktır.

bu sanatı biliyorsan, gitme günü geldiğinde, arkandan "iyi yöneticiydi" derler. bilmiyorsan, istediğin kadar usta ol, sonunda araba devrilir.

devlet yönetmek sonuçta güç meselesidir, evet. ama asıl marifet bunu gözden saklayabilmektir. gerekirse canına okuyabileceğin insanlara, rica ve rıza ile iş yaptırabilmektir. bunun adına meşruiyet denir, konsensus denir. çinliler daha şairane, "gök tanrının kutsaması" derler. ince ince ipliklerden örülmüş bir yalan âlemidir. ama o âlemin zarını yırttığın zaman geriye çıplak et ve kan kalır. demokrasiden çıkıp diktatörlük yoluna sapanlar, o sırrı anlayamayanlardır. "bütün almanya beni seviyor, bütün münih benim emrimde, düşmanlarım halkın düşmanıdır" dediği gün, hitler için yolun sonu görünmüştü. çünkü "ötekileri" insan olarak algılama yeteneğini kaybetmişti. o yeteneği yitirenleri tanrılar affetmez diye kaç kez söylemiş eski zaman bilgeleri.

ingiltere kralı ıı. james 1685'te tahta geçti. katolik olduğu ve ağabeyinin mutlakiyetçi politikalarını sürdürdüğü için ilk günden itibaren dirençle karşılaştı. 1686'da monmouth isyanının bastırılmasından sonra ülkeye aldatıcı bir sessizlik hakim oldu. james 54 yaşındaydı ve oğlu yoktu. ilk eşinden olan kızları protestandı. "bu da geçer yahu" dediler, beklediler. beklenmedik bir şey oldu, 10 haziran 1688'de kraliçe mary bir erkek evlat doğurdu. bardağı taşıran damla buydu. iki hafta sonra ülkenin önde gelen soylularından yedisi bir mektup yazarak kralın damadı olan william'ı tahta geçmeye davet ettiler. james esip üfürdü. "dış mihraklar" ve "yabancı komplolar"dan söz etti. kraliyet ordusunun ayaklanmacıları böcek gibi ezeceğinden dem vurdu. birkaç ay sonra kaçmak zorunda kaldı. kaçarken yakalandı. ama william gerginliği sürdürmek istemediği için, tutuklu olduğu yerden yine kaçmasına göz yumdular.

1688 devrimi -glorious revolution- ingiltere'de parlamenter demokrasinin miladı kabul edilir. o tarihten bu yana ingiltere kralları bilfiil iktidarı kullanmaya teşebbüs etmemiş, simgesel birer hakem olmakla yetinmişlerdir. 

prensin doğumunun bizdeki eşdeğeri sanırım başkanlık mevzuunun açılmasıydı. 12 seneye kadar kimsenin çok büyük itirazı yoktu. ama bir on sene daha uzaması ihtimali insanları yıldırdı. "yeter gayri" diyenlerin sayısı aniden arttı. bakalım bizde o mektubu kimler yazacak, ne zaman yazacak.