11.07.2008

kötülük problemi

jean meslier

tanrı her şeyin yaratıcısıdır derler; bununla birlikte kötülüğün tanrı'dan gelmediği de iddia edilir. o halde kötülük nereden geliyor? insanlardan mı? peki ama insanları kim yarattı? tanrı yarattı; o halde kötülük tanrı'dan geliyor demektir. eğer tanrı insanları şimdi oldukları gibi yaratmamış olsaydı, dünyada ahlak bozukluğu ya da günah olmazdı.

şeytan semavi din için, en azından tanrı kadar gereklidir. semavi dinler; rahipler, hocalar, hahamlar vb. tanrı'yla şeytan arasındaki bozukluktan çok hoşnutturlar. iki düşman arasında bir uzlaşmaya aracılık etmeyecek ölçüde hoşnutturlar. varlıkları ve gelirleri bu iki düşmanın çatışmaları, düşmanlıkları üzerine kurulmuştur.

insanlar baştan çıkarmaya ve günah işlemeye yöneltilmezse, rahiplerin yönetimi ve gücü, insanlar için gereksiz olur. manicilik bütün dinlerin kuşkusuz eksenidir; ancak ne çare ki, tanrısallığı, kötülük kuruntusunda haklı çıkarmak için icat edilen şeytan, göksel düşmanının aczini ya da beceriksizliğini bize her an her dakika kanıtlar.

"insan yalnız yaptığı kötülükten değil, yapabildiği halde yapmadığı iyilikten de sorumludur."

yasaklamaya muktedir olduğu hataları suçlayan ve cezalandıran bir tanrı, benliğinde budalalıkla zulmü birleştirmiş bir delidir.

oluşmasını yasaklayabileceği kabahatleri suçlayan bir tanrı, insafı, iyiliği ve doğruluğu olmayan bir varlıktır. öngörülü bir tanrı, kabahatin önüne geçer ve böylece kendisini kabahati suçlama sıkıntısından da uzak tutar. kerim bir tanrı insan tabiatının gereği olduğunu bildiği zayıflıkları, günahları cezalandırmaz. adil bir tanrı, eğer insanı yaratmışsa, gelip geçici isteklerine direnecek derecede metin olarak yaratmamış olduğu için, yarattığını cezalandırmaz. zayıflıkları suç saymak, zorba yönetimlerin en zalim olanıdır.

bilinen bir kötülüğe göz yummak ya zayıflık ya kararsızlık ya da danışıklılık belirtisidir. yasaklamak gücüne sahip olduğu bir kötülüğe göz yummak, kötülüğün yapılmasına razı olmaktır.

hiç kimse tanrı'nın adaleti hakkında kuşkuya düşmeye cesaret etmiyor; bununla birlikte adil bir tanrı'nın hakimiyeti altında adaletsizlikten, zulümden başka bir şey görülmüyor. kuvvet, kavimlerin alın yazısına hakim oluyor; hakkaniyet dünyadan sürülmüş gibi görünüyor. birkaç kişi bütün insanların rahatını, mallarını, özgürlüğünü ve hayatını cezaya çarpılmaksızın kendine oyuncak ediyor. "tanrı tarafından yönetilen" bu alemde her şey bozuk ve karmakarışıktır.

hayvanların öteki türlere karşı zulüm ve saldırganlıklarının nedeni açlık ve beslenme ihtiyacıdır. insanın insana karşı zulüm ve saldırganlığının nedeni ise, efendilerinin kavga çıkarmak isteğinden, açgözlülüğünden ve saygısız, batıl inançlarının azgınlığından başka bir şey değildir.

her çıplak gözün de rahatlıkla görebileceği gibi, sonsuz erdeme sahip olan tanrı bu kadar açık bir adaletsizliği yaratamaz, kutsayamaz ve ayakta tutamaz.

her ne zaman bu yeryüzünün neresinde göz gezdirecek olsam vahşi ve uygar insanı, "lütfü rabbani" ile sürekli bir mücadele içinde görürüm. tanrısal lütfün kasırgalarla, fırtınalarla, donlarla, dolularla, su baskınlarıyla, kuraklıklarla, insanın çalışmasını çoğu kez yararsız kılan ve emeklerini berhava eden afetlerle yönelttiği darbelere karşı, insan, savunma durumu almak zorundadır. sözün kısası, insan türünün mutluluk nedenini hazırlamakla meşgul olduğu iddia edilen bu tanrısal lütfun kötülük dolaplarından korunmak için insanoğlunun durmadan meşgul bulunduğunu görüyorum.

yeryüzünde hiçbir insan, evlatlarının %99'u için, gerek süresi ve gerek şiddeti itibariyle sonsuz cezalar, süresiz azap ve eziyetler veren bir tanrı hakkında en küçük bir sevgi kırıntısı bile besleyemez.

doğada bir tek adam var mıdır ki, hemcinsim demiyorum, herhangi bir duygulu varlığı, kin olmaksızın, misilleme olmaksızın, merak etmeksizin ve hiçbir korkusu olmaksızın, yani kendini koruma durumunda bulunmaksızın, soğukkanlılıkla üzmek isteyecek kadar kendisini zalim hissetsin? böyle bir varlık, sizin ilkelerinize göre insanların en kötülerinden daha kötüdür.

paganizm'in bitmesinden sonra, sağlam inanışa muhalif saydıkları bir görüş, bir anlayış tarzı her ortaya çıktığında, kavimler çıldırmayı, öfkeli delilikler geçirmeyi alışkanlık haline getirdiler. görünüşte, yararlı güzel işlerden, uyumdan, barıştan başka bir şey getirmeyen bir dinin mensupları, hocalar, ruhaniler, kardeşlerini yok etmeye kışkırttıkça, yamyamlardan ya da vahşilerden daha kan dökücü olmuşlardır. tanrısallığın hoşuna gitmek ya da gazabını yatıştırmak için, insanların işlemeyeceği hiçbir cinayet yoktur.

din, kan dökücülüğü meşrulaştırarak acımasızlık dizginini gevşetir ve ilahi amaçlar için gerekli olabileceğini öğreterek cinayeti mübah kılar.

pascal der ki, "insan, kötülüğü yanlış bir vicdan ilkesiyle yaptığı zaman olduğu kadar, hiçbir zaman tam bir zevkle yapmaz."

halkın kan dökücülük dizginini gevşeten ve en kara cinayetlerini gözünde haklı gösteren bir din kadar tehlikeli bir şey yoktur. kendisine, çıkarlarının her eylemi meşrulaştırdığı söylenen bir tanrı tarafından izin verildiğine inanan halk, kötülüklerine artık sınır çekmez. din mi söz konusu oluyor? o zaman en uygar kavimler bile hemen tekrar gerçek vahşiler olur ve kendisi için her şeyin mübah olduğuna inanır.

ne kadar zalimce hareket etseler, tanrılarının davasını ne kadar çok hararetle savunsalar tanrılarının o kadar beğenisini kazanacaklarını, o kadar hoşuna gideceklerini varsayarlar.

dünyanın bütün dinleri, hadsiz hesapsız cinayetlere izin vermiştir. yahudiler, tanrılarının vaadiyle sarhoş olarak, bazı milletleri bir kişi kalmayıncaya kadar yok etme hakkını benimsediler. ilahlarının kehanetleri üzerine dayanan romalılar, dünyayı haydutça ele geçirdiler ve kırıp döktüler. ilahi peygamberleri tarafından yüreklendirilen araplar, hristiyanları ve putperestleri kılıçtan ve ateşten geçirdiler. hristiyanlar, sözde kutsal dinlerini yaymak bahanesiyle yerkürenin her iki yarısını da yüz kez kana boyadılar.

insanlara; "tanrısallık bu dünyada cinayetleri cezalandırır." demek, tecrübenin her gün yalanladığı bir iddiada bulunmaktır. insanların en kötüleri, genellikle dünyada keyfince hüküm sürenler ve şansı tarafından nimet ve bağışlara boğulan kimselerdir, tanrı'nın hakimlerin en güçlüsü olduğuna inandırmak için, bizi ahirete sevk etmek, yani "tanrı kötülerin cezasını ahirette verir." demek ise, kuşku götürmez olayları, kesin emirleri yok etmek kastıyla, bizi varsayımlar peşinde koşturmaktan başka bir şey değildir.

ey insanlar! siz hâlâ vahşisiniz! ey insanlar! din konusu açılır açılmaz, sizler birer çocuktan başka bir şey değilsiniz!

din pandora'nın kutusudur ve bu uğursuz kutu açılmıştır. 

din, her dönemde, insan ruhunu karanlıklarla doldurmaktan, gerçek bağlılık ve ilişkileri, gerçek görevleri, gerçek çıkarları hakkında, onu tam bir cehalet içinde bulundurmaktan başka bir şey yapmamıştır.