16.01.2014

postmodernliğin durumu

david harvey

"eğer kitlesel olarak üretilmiş portatif nükleer silahlar için bir pazar olsaydı, onu da pazarlardık." (alan sugar)

charles baudelaire: modernite, anlık olandır, geçip gidendir, olumsal olandır, sanatın yarısıdır; öteki yarısı ise, sonsuz olandır, değişmeyendir.

"kendine iyi bir takım elbise edin; savaşın yarısını kazandın demektir."

max weber: bilgi ağacının meyvesini tatmış olan bir çağın kaderi, hayat ve evren konusundaki genel görüşlerin asla artan ampirik bilginin ürünü olamayacağını ve bizi en büyük heyecanla harekete geçiren en yüksek ideallerin, ancak, bizimkiler bizce ne kadar kutsalsa başkaları için o kadar kutsal olan başka ideallerle mücadele içinde biçimleneceğini kabul etmek zorunda kalmasıdır.

jonathan raban: sinyaller, üsluplar, hızlı, büyük ölçüde basmakalıplaşmış iletişim sistemleri, büyük kentin damarlarında akan kandır. ne zaman bu sistemler çökerse -yani kentsel yaşamın dilbilgisini kavrayamaz hale gelirsek- şiddet ortaya çıkar. büyük modern buluşumuz olan kent yumuşaktır; yaşamların, düşlerin, yorumların gözkamaştırıcı ve uyarıcı çeşitliliğine açıktır. ama büyük kentin tam da insan kimliğini özgürleştirici esnek özellikleridir ki, aynı kenti psikoza ve totaliter bir karabasana açık hale getirir.

terry eagleton: tipik postmodernist ürün şakacıdır; kendi kendisiyle dalga geçer; hatta şizoiddir; aynı zamanda, yüksek modernizmin gösterişsiz kendine yeterliliğine, ticareti ve meta biçimini arsızca kucaklayarak tepki gösterir. kültürel geleneğe karşı tavrı saygısız bir pastiş görünümündedir; kasıtlı olarak amaçlanmış derinlik yokluğu, her tür metafizik ağırbaşlılığın altını oyar. bu, bazen acımasız bir sefalet ve sarsma estetiğine açılır.

terry eagleton: postmodernizm, bu tür "üst-anlatılar"ın ölümünün habercisidir. bu "üst-anlatılar"ın gizli terörist işlevi, "evrensel" bir insan tarihi yanılsamasını temellendirmek ve meşrulaştırmaktı postmodernizme göre. şimdi artık, manipülasyona dönük aklı ve bütünsellik fetişi ile bu modernlik karabasanından uyanma sürecindeyizdir. içine uyandığımız yeni ortam, bütünleme ve kendini meşrulaştırma yoluyla nostaljik dürtüden kurtulmuş postmodern dünyanın, hayat tarzlarının ve dil oyunlarının o heterojen yelpazesinin, ferah çoğulculuğudur. bilim ve felsefe, o şaşaalı metafizik iddialarını fırlatıp atmalı ve kendilerini daha alçakgönüllü bir tarzda, başka anlatılardan farkı olmayan bir dizi anlatı olarak görmeyi öğrenmelidirler.

marquis de condorcet: iyi bir yasa herkes için iyi olmalıdır; aynen doğru bir önermenin herkes için doğru olması gibi.

marx/engels: üretimin sürekli olarak devrimci biçimde değiştirilmesi, bütün toplumsal ilişkilerin kesintisiz biçimde altüst edilmesi, hiç bitmeyen bir belirsizlik ve çalkalanma; bunlar burjuva çağını kendinden önceki bütün saygıdeğer fikir ve düşüncelerle birlikte, tarih sahnesinden süpürülür gider; yeni oluşanlar ise, daha kemikleşemeden kadük hale gelir. katı olan her şey buharlaşır, kutsal olan her şey saygısızca kirletilir ve insanlar nihayet yaşamlarının gerçek koşulları ve öteki insanlarla ilişkileri üzerine uyanık bir bilinçle düşünmeye zorlanırlar.

lüks konutlarda ve şirket genel merkezlerinde, estetik tutumlar sınıf iktidarının bir ifadesi haline gelir.

edward palmer thompson: fabrika işçilerinin ilk kuşağı patronlarından zamanın önemini öğrendi; ikinci kuşak 10 saat hareketi içinde kısa çalışma komitelerini oluşturdu; üçüncü kuşak fazla mesai ya da bir buçuk günlük çalışma için greve gitti. işverenlerin kategorilerini sineye çekmişlerdi; bunlar çerçevesinde karşı mücadeleye girmeyi öğrenmişlerdi. vaktin nakit olduğunu, bu dersi ağır sıkıntılar çekerek öğrenmişlerdi.

charles baudelaire: iii. napolyon'a en yüce şanı, herhangi birinin telgraf idaresini ve ulusal basını denetim altına alır almaz koca bir ulusu yönetebileceğini kanıtlamış olması sağlayacaktır.

s. kern: bir dünya savaşının ancak dünya bu denli bütünleştikten sonra mümkün hale gelmesi, dönemin büyük ironilerinden biridir.

"günümüzde insanlar sizin hakkınızda kararlarını saniyenin onda biri kadar kısa bir süre içinde veriyorlar."

jürgen habermas: gelip geçici, kaygan, anlık olana atfedilen yeni değer, dinamizmin kutsanmasının kendisi, kirletilmemiş, lekesiz ve istikrarlı bir şimdiki zamana duyulan özlemi ele verir.

deutsche/ryan: bir kez yoksullar estetikleştirildiğinde, yoksulluğun kendisi toplumsal ufkumuzun alanından yok olur. geriye yalnızca insanlık durumunda ötekiliğin, yabancılaşmanın, olumsallığın pasif bir tasviri kalır. yoksulluk ve evsiz barksızlık estetik haz duygusunu tatmin için sunulduklarında, etik gerçekten de estetik tarafından boğulur; bu da peşinden bir acı meyve gibi karizmatik politikayı ve ideolojik aşırılığı davet eder.

sermaye bir süreçtir, bir şey değil. toplumsal hayatın meta üretimi aracılığıyla yeniden üretimi sürecidir. sermayenin içselleşmiş işleyiş kuralları, içinde kökleştiği toplumu hiç durmaksızın, sürekli olarak dönüştüren dinamik ve devrimci bir toplumsal organizasyon tarzı olmasını sağlayacak bir yapıya sahiptir. süreç perdeler ve fetişleştirir, büyümeyi yaratıcı yok etme aracılığıyla sağlar, yeni ihtiyaç ve istekler yaratır, insanın emek kapasitesini ve arzuyu sömürür, mekanları dönüştürür, hayatın temposunu hızlandırır. aşırı birikim sorunları yaratır; bu sorunlara ancak sınırlı sayıda çözüm bulunabilir.

charles jencks: tahran'dan tokyo'ya herhangi bir kentte yaşayan her orta sınıf kentlinin mutlaka, seyahatler ve dergiler sayesinde sürekli olarak yenilenen, mebzul miktarda, hatta aşırı miktarda bir "imge bankası" vardır. bu insanın hayali müzesi üreticilerin potpurisini yansıtabilir ama yine de onun hayatı açısından doğal bir şeydir. üretim ve tüketimin heterojenliğinin totaliter bir biçimde azaltılması olasılığını dışlarsak, mimarların dillerin bu kaçınılmaz heterojenliğini kullanmayı öğrenmeleri arzu edilir bir şey gibi görünüyor. üstelik, bu oldukça keyif verici. eğer insan başka çağlarda ya da kültürlerde yaşama olanağını bulabiliyorsa, neden kendini şimdiki zamanla ve içinde bulunduğu yerle sınırlasın? eklektizm, seçim hakkı olan bir kültürün doğal evrimidir.

jean-françois lyotard: eklektizm çağdaş genel kültürün başlangıç noktasıdır: insan reggae dinler, bir western seyreder, öğlen yemeğinde mcdonald's yer, akşam yerel mutfak çeşitlerinden; tokyo'da paris parfümü sürer, hong kong'da 'retro' giyinir.

charles jencks: eğer farklı çağlarda ve kültürlerde yaşama olanağımız varsa, neden kendimizi şimdiki zamanla, yaşanan yerle sınırlamalı? eklektizm, seçim şansı olan bir kültürün doğal evrimidir.