3.09.2013

konuşma

henry miller

konuşma, daha ince ilişki biçimleri için bir bahaneden ibarettir. ikincisi olmazsa konuşma ölür. eğer iki kişi birbiriyle bağ kurmaya niyetlenirse, konuşma ne kadar sersemce olursa olsun, bu hiç önemli değildir. açıklık ve akıcılık üzerinde duran kişiler çoğu zaman anlaşılır olmaktan uzaklaşırlar. daima daha mükemmel bir anlatım biçimi ararlar, fikir değiş tokuşunda aklın tek araç olduğu düşüncesine kapılarak. insan, gerçekten konuşmaya başlayınca kendini iletir. kelimeler düşünmeden atılır; para gibi sayılmaz. kişi, dil bilgisi yanlışlarına, çelişmelere, yalanlara ve benzerlerine aldırmaz. kişi konuşur. dinlemeyi bilen birisiyle konuşuyorsa bile. bu konuşmalar azalırsa, evlilik huzuru ortaya çıkar. ister erkekle ister kadınla konuşuyor ol. erkekle konuşan erkeklerin de kadınlarla konuşan kadınlar kadar bu tür bir evliliğe ihtiyaçları vardır. evli çiftler, bilinen nedenlerden ötürü, bu tür konuşmanın tadına seyrek olarak varabilirler.

insanların korunma yolları, aynı bir hayvan ve böcek dünyasındaki, somut korunma mekanizması gibi işler. insanın, benliğin yasak bölgelerini anlamaya başladığında fark edeceği gibi, fiziki yığınakların da bir dokusu ve maddesi vardır. en zor olanlarıysa, diyelim ki demir, çelik, teneke ya da bakırdan yapılmış, bir zırh arkasına saklananlar değildir her zaman. bunlar o kadar zorlu da değillerdir aslında; daha çok karşı koyanlar, kendilerini koruyanlar ve mirabile dictu, ruhun delikli engellerini kapama sanatına sahip görünenler olmalarına karşın. en çetin olanlar, benim "piscean hastaları" diye adlandırdıklarımdır. bunlar, bayat benliklerinin rahim bataklığında sessizce, bir dölüt gibi yatan sulu benliklerdir.  su torbasını patlattığınızda, bunu bir düşündüğünüzde, ah! yakaladım sizi en sonunda! bence işte bunlar dönek olanlardır. sürrealist düşün'ün "erimeye yatkın balıkları"dır. belkemiksiz doğarlar, istek üzerine de erirler. yakayalabileceğimiz tek şey, erimeyen, parçalanmayan çekirdek -yani hastalık tohumlarıdır. insan, bu tür kişilerin, beden, kafa ve ruh açısından mikroptan başka bir şey olmadıklarını düşünür. ders kitaplarının sayfalarını işaretlemek üzere doğmuşlardır. ruhsal alanda ise tek yaşantısı laboratuvar rafında duran salamuranınki gibi olan, jinekolojik canavarlardır bunlar.

en başarılı gizlenmeleri şefkattir. ne kadar da yumuşak olabilirler! ne kadar düşünceli! ne kadar canayakın! ama onlara şöyle bir bakmaya kalkarsanız -gelişigüzel bir bakışla- ne büyük megalomanlar olduklarını görürsünüz. dünyadaki bütün ağlayanlarla birlikte kan ağlarlar -ama hiçbir zaman paralanmazlar. çarmıha gerilirken susuzluğumuzu giderir, sarhoş inekler gibi ağlarlar. eski devirlerdeki profesyonel yasçılardır bunlar; ortada ağlanacak hiçbir nedenin olmadığı altın çağ'da da öyleydiler. üzüntü ve acı, alışkanlıklarıdır. gündönümlerinde yaşamın bütün değişkenliğini tozlu bir zamk durumuna sokarlar.