13.05.2017

deha

alfred adler

her üstün yeteneğin üzerindeki örtüyü kaldırdığımızda, karşımıza çıkacak olan, eşsiz bir kalıtımsal miras değil, yıllar yılı sürmüş bir paylaşım çabası ve bıkıp usanmadan sürdürülmüş bir egzersizdir. dahi kişilerde dikkati çeken şey, onların çok küçük yaştan başlayarak ilerideki mesleklerine hazırlanmalarıdır.

ancak bütün insanların esenliğine katkıda bulunan kişileri dahi diye niteleyebiliriz. hiçbir dahi düşünemeyiz ki kendisinden sonra gelecek kuşakların yararlanması için geride bir şey bırakmamış olsun. bütün sanatlar, insanlar arasındaki toplumsal bilinci en güçlü kişilerin eseridir. büyük dahiler uygarlığımızın düzeyini hep daha yukarılara çekip çıkarmıştır.

homeros yapıtlarında yalnızca üç renkten söz eder; nesnelerin birbirinden ayrımında bu üç renkle ister istemez yetinilmiştir. aslında homeros çağının insanları, kuşkusuz üçten çok daha fazla renk nüansını algılayabilmekteydi ama bu nüanslara adlar vermek gerekli görülmemiş; çünkü aradaki ayrımlar fazla önemsenmemişti. günümüzde taşıdıkları adlarla bunca rengi birbirinden ayırmayı kim öğretmiştir bize? bunun sanatçı ve ressamların eseri olduğuna kuşku yoktur.

öte yandan, besteciler de kulaklarımıza olağanüstü bir duyarlılık kazandırmıştır. ilkel insanlar gibi kaba değil, ahenk dolu seslerle konuşmayı müzisyenlerden öğrenmiş bulunuyoruz; müzisyenler ruhumuzu zenginleştirmiş ve yeteneklerimizi geliştirmeyi öğretmişlerdir.

peki duygu derinliklerinin kapısını kim bize aralamış, daha iyi konuşup daha iyi anlamayı kim bize öğretmiştir? tabii ki edebiyatçılar. edebiyatçılardır ki dilimizi zenginleştirmiş, ona daha büyük bir esneklik kazandırmış, yaşamın tüm amaçlarına uyumlu duruma getirmiştir.

kuşkusuz, insanlar arasında toplumsal bilinci görmeyiz ama yaşamlarının genel tablosunda bu bilinç karşımıza çıkar. dahiler için toplumsal işbirliği içinde çalışmak, başkaları için olduğu kadar kolay değildir. dahiler çetin bir yolda yürümüş, önlerine çıkan pek çok engelle savaşmak durumunda kalmış, çoğu kez yetersiz organlar sırtlarında ağır bir yük oluşturmuştur. hemen hemen bütün seçkin kişilerde şu ya da bu şekilde organsal bir yetersizlikle karşılaşırız.

bizdeki izlenime göre, bu seçkin kişiler yaşamlarının başında biraz daha az, biraz daha ağır olumsuzluklarla karşılaşmış; ama güçlüklere karşı cesaretle savaşmış ve onları sonunda yenme başarısını göstermişlerdir. özellikle şunu belirtelim ki ilerideki uğraş alanlarını pek erken bir dönemde saptamış, çocuklukta harıl harıl çalışarak kendilerini eğitmişlerdir. duyularını bilemiş, dolayısıyla erkenden dünya sorunlarıyla ilgilenip bu sorunlara akıl erdirmeyi öğrenmişlerdir. erken yaştaki bu hazırlıktan, söz konusu kişilerin sanat ve dehalarının, doğanın ya da kalıtımın hak edilmemiş bir bağışı değil, kendi eserleri olduğu sonucunu çıkarabiliriz.