vincent van gogh
geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar; ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: sana yardımcı olduk, sana ışık verdik -elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? hak ettiğimiz karşılık nerede? tüm uğraşmalarımızın meyvesi nedir? anlıyorsun ya! bütün bunları ve benzeri bir sürü şeyi -hepsini sıralamak olanaksız- düşündükçe, tüm güçlükleri, biz yaşlandıkça azalmayıp çoğalan dertleri, acıları, düş kırıklıklarını düşünüp başarısız olmak, rezil olmak korkularına kapıldıkça, ben de, ben de özlüyorum senin özlediğini. keşke her şeyden uzak olsaydım, diyorum.
yine de devam ediyorum; ama temkinlice, bütün o şeylere karşı koyacak güce sahip olacağımı umarak -o zaman beni tehdit eden yerinmelere ne cevap vereceğimi bilebileceğim- ve bana karşıymış gibi görünen her şeye rağmen, amaçladığım hedefe günün birinde ulaşacağıma inanarak. ve tanrı kısmet ederse, sevdiğim kimi kişilerin gözlerinde, peşimden gelecek olanların gözlerinde sevgi ve inanç okuyacağım.
yorgunsak eğer, bu daha önceden çok uzun bir yolu yürüdüğümüzden değil midir? ve insanın yeryüzünde verilecek bir savaşı olduğu doğruysa, o bezginlik duygusu ve başın yanıp tutuşması, uzun süredir mücadele ettiğimizin bir göstergesi değil midir? güç bir görev üstünde çalışıyorsak, iyi bir şeyin peşinde koşuyorsak, tanrı'nın haklı gördüğü bir savaşım veriyoruz demektir. bunun en yakın ve dolambaçsız ödülü ise, birçok kötülükten uzak kalabilmemiz.
güvenle ve kesinlikle onlardan biri olduğuna inanan kişi, yoluna her zaman sessiz ve sakin devam edebilir, sonucun iyi olacağından hiçbir kuşku duymayarak.
bir adam varmış, günün birinde kiliseye gitmiş, şöyle sormuş: "aşırı hevesim, çabalarım beni aldatmış olabilir mi? yanlış bir yol seçmiş, yapacaklarımı iyi tasarlamamış olabilir miyim? ah, kendimden duyduğum bu kuşkudan kurtulabilsem, sonunda kazanacağıma, başaracağıma değin kesin bir inanca kavuşabilsem!" bir ses karşılık vermiş ona: "kesinlikle bilseydin, ne yapardın o zaman? kesinlikle inanıyormuşçasına davran şimdi, yanılmayacaksın." ve adam kuşkuyla değil de inançla dolu olarak yoluna gitmiş, işinin başına dönmüş. artık kararsızlık, ikirciklik yokmuş içinde.