8.11.2010

yeşil

inci aral

yaşam çorak bir topraktır. mutluluğun üstünde ot bitmez.

aşkın mayası yüksek dozda kuşkuyla karılmıştır. o gemi durgun sularda seyretmez. belirsizlik, kaygı, şiddet ve korkuyla çifte kavrulmuştur. güven ve can sıkıntısına gelemez. aşk sadomazoşisttir.

karşılığı olmayan, kesinkes bir duyguyu kapsamayan, içeriksiz ve yetersiz bir sözcüktür mutluluk. zaman hep aynı sıkıcı oyun ve yalanlar, aynı sorular, aynı boşluk ve avuntularla bezgince ilerlemektedir çoktandır çünkü. kimi insanlar için kimi olasılıkların olur hale gelmesini bekleme sürecidir belki mutluluk. çünkü gerçeklik anı çok kısadır, her zaman geçicidir, bir andan ötekine gerçekleşmiş özlemlerden daha çabuk nitelik değiştiren bir şey yoktur.

iki insan birbirini ancak akla yatkın bir süre aşkla sevebilir. bütün aşklar eskir ve paramparça olup dökülür insanın üstünden.

insan dünya üstüne felsefesini cinselliği yoluyla edinir. yargılarını cinsel deneyimleri çerçevesinde oluşturur. cinselliği düşüncesini baştan çıkarır ya da düzene koyar. yaşama biçimini, ilişkilerini, ruh halini belirler. insanın yüreği cinselliğinin ellerindedir.

aptalca bir saflıkla bağlılık gösteren kadınlar gerçekte sevilme olasılıkları en zayıf ve terk edilmeyi en çok hak etmiş olanlardır.

her birdenbire oluşun ardında olmuş bitmiş, gelişip birikmiş birçok olay, durum, oluşum vardır. önemli olan insanın bunların bilincinde olup olmamasıdır. oluş anı yalnızca bir kesinlik, geri dönülmez bir değişimin farkına varma noktasıdır. zihnin birden aydınlanıverdiği, yapılması ya da olması gerekenin görüldüğü parlak ışığın yandığı an.

bakışı kör bir koyu maviye sürgün
okşar duruşuyla kendini kelebek
gün ışığı eylenir eskimiş aynalarda
sen olduğun gümüş saati bekleyerek

allah'ın resulü şöyle buyuruyor: "sizden birinizin içinin kusmuk ve kanla dolu olması, şiirle dolu olmasından daha hayırlıdır." yüce allah ise şuara suresinde "şairlere ancak sapıklar uyar." der.

kendinle ilgili yargıların gerçeği yansıtamaz. kendine dıştan, dikkatli bir gözlemcinin bakışıyla bakamadığın sürece yanılırsın. insanın kendi varlığına ilişkin düşüncesi tarafsız ve somut olamaz. belki de en az tanıdığımız kendi benimizdir.

en uygar kadının bilinçaltında bile havva'dan kalma bir günah duygusu yatar.

insana benliğini kazandıran geçmişi ve asıl o geçmişten kalan anılardan başka nedir ki? geçmiş zaman düzenli vuruşlarıyla belleğinizde sürer gider. sizin bir adım önünüzde yürür anayola açılan sayısız tali yol ve dönemeçler boyunca. karanlık koyulaşır gitgide. gölgeler ayak sesinizle titreşir. sokaklar ıssızlaşır. şurada burada tek tük ışıklar yanar ve yağmur kokulu bir akşamda bulursunuz kendinizi birden. naftalin, sabun, tütün, çürük ot, saman ve ahır kokusu. siz değilmişsiniz, hiç olmamışsınız gibi olursunuz. sonra bu yokluğun ne anlama geldiğini sorarsınız kendinize.

özgürlük, insanın kendi kafasındaki yasak ve kalıplardan kurtulmasıyla başlar.

cinsel yaşam insan yaşamının en ayrıcalıklı alanıdır ve her türlü kural onun düşmanıdır. yaşadıklarımız ancak kurallara boyun eğdiğinde sapıklık sayılır ya da böyle adlandırılır; boyun eğmediğin zaman ise son derece normaldir.

bütün aşklar, onun dışında kalanlar için sıradandır. özellikle kimsenin umursamadığı küçük insanların aşkları. aşkı önemli kılan, düş gücü ve bakış açısıdır.

insan, yaşamında nelerin yanlış olduğunu çok geç fark ediyor.