5.03.2011

şaman

mehmet can doğan



ancak acılarıyla uçabilen geçer acıyı

insan bir yaşa gelince ya da geldiğini hissedince
deniyor gözden geçiriyor yaşadıklarını
yeni giysilerle
bir akıl ediniyor insan bir yeryüzü telaşı
gökyüzünü fark ettiği zaman
yeni edindiği akılda kaynayan bir yeraltı
"yüreğim mi katılaştı yoksa açılmış bir makasta
ağır da gelmiyor giydiklerim artık bana
eskiden inanırdım dünyaya hazırdım ayartılmaya
yanlış olan bir şey var her doğruda
yanlış olan bir şey doğru ile yanlışta"

dünya diyordum önce dünya böyledir
hem öper oğlunu kanının akacağı yerden
hem öptükçe akla bölünmüş bir şey gelir
yani o ki bölünmüş bir akılla ömre ziyan gelir

hissettirmeden öper ölümüne oğlunun
babadır dünya eker biçer
bir dudakların bir boyuna
kılıç olduğu görülmemiştir
böyle nazik dokunuşuyla
ölüm olsa olsa kanadı kırık bir kuş olur
dünya böyledir ama başka türlü de olur

bir bozkırdı gördüm
gören bir bozkırdı üstelik
geçtim içinden bir ırmağa geldim
gerçi batak da vardı ama ne çıkar
içinde taşıdığı kadar bir batak herkesin
bilmeli insan boğulması gereken acılar için

demek her şey yaşadığı yerle tanımlanıyor
demek avuçlarında kökünden sökülmüş otlarla
yıkıldığı yerde sımsıkı bağlanıyor insan hayata
kanı akıtılmak üzere bir hayvanın bağlanması gibi ama
acımalı "demek" diye söze başlayana
yenilmiştir o üstelik yıkılmıştır hem de
hem de "acımalı" diyenin üzerine
yıkılmıştır
metruk bir şehrin içinden geçen kardeş gürültüsüyle

yerleşmek gerekli bir yere
böyle diyor lalenin göğsündeki kara leke
demese de olur ama diyor işte
leke olmak gerekli birinin göğsünde
zamanı geldiğinde
savrulmak için dünyaya delice

içimde çiçek açtığında kırlar çağırdı beni
kim ki acısını bilmek istiyor çağrıldığı yere gitmeli
acısını avucunun içinde tutmayı öğrenmeli
öğrenmeli acıların hafifliğidir kuşun kanadındaki