3.03.2011

yapay cennetler

aldous huxley

insanlığın bir bütün olarak, bir gün yapay cennetler olmadan da ayakta kalabilecek duruma gelmesi pek mümkün görünmüyor. insanların çoğu, en kötü durumda öylesine acı dolu, en iyi durumda da öylesine tekdüze, mutsuz ve sınırlı bir hayat sürüyorlar ki bundan kaçma arzusu ve birkaç anlığına bile olsa kendilerini aşma özlemi ruhun başlıca tutkularından biridir. sanat ve din, karnavallar ve bayramlar, dans etmek ve konuşmacıları dinlemek, bütün bunlar, h.g. wells'in sözleriyle, "duvardaki kapılar" olarak hizmet etmiştir. ve günlük, şahsi kullanımlar için de her zaman kimyevi uyuşturucular olagelmiştir.

alkol ve tütünün ortaya çıkardığı sorunlar yasaklarla çözümlenemez. kendini aşmaya duyulan evrensel ve her zaman var olan dürtü, duvardaki popüler kapıların kapatılmasıyla ortadan kaldırılamaz. tek akılcı politika, insanların eski kötü alışkanlıklarını yeni ve daha az zararlı olanlarıyla değiştirmeleri umuduyla, yeni ve daha iyi kapılar açmak olurdu. daha iyi kapılardan bazıları, doğal olarak toplumsal ve teknolojik, bazıları dini ve psikolojik, bazıları da beslenme, eğitim, spor alanlarında olacaktır. ama dayanılmaz benlikten ve tiksindirici çevreden sık sık kimyasal tatil yoluyla kurtulma gereksinimi kuşkusuz var olmaya devam edecektir. gerekli olan şey, acı çeken türümüzü kısa vadedeki iyiliğinden çok uzun vadede daha az zarar veren rahatlatıcı ve avutucu yeni bir uyuşturucudur. böyle bir ilaç en küçük dozlarda bile son derece etkili ve yapay olarak üretilebilir olmalıdır.

birçok insan için meskalin neredeyse tamamen zararsızdır. alkolün aksine, sınırsız ve ölçüsüz hareketlere, kavgalara, suçlara, şiddet eylemlerine ve trafik kazalarına sevk etmez. meskalin etkisindeki biri, sessizce kendi işine bakar. üstelik, en çok uğraştığı iş son derece aydınlatıcı türden bir deneyimdir ve bedelinin de sürekli bir akşamdan kalma duygusuyla ödenmesi gerekmeyen bir deneyimdir. düzenli meskalin alımının uzun vadeli sonuçları hakkında çok az şey biliyoruz. peyote parçaları çiğneyen yerliler, bu alışkanlıkları yüzünden fiziksel veya ruhsal olarak pek de harap olmuş görünmüyorlar.

alışılmış algılamanın kalıpları dışına çıkmak, birkaç zamansız saat için içsel ve dışsal dünyanın, hayatta kalma saplantısıyla yüklü bir hayvana veya kelimelere ve fikirlere saplanmış bir insana göründüğü gibi değil; ama büyük bilinç tarafından algılandıkları gibi doğrudan ve koşulsuz olarak görülmesi; herkes için ve özellikle entelektüeller için paha biçilemez değeri olan bir deneyimdir.