1.03.2011

mustafa suphi

nazım hikmet

"mustafa suphi'leri öldürdüler."

"kim bu mustafa suphi'ler?"

"türk bolşevikleri."

"nerede, nasıl öldürdüler? niçin öldürdüler?"

"bolşevik oldukları için."

çamlık bir tepeye gelmişiz. yusuf:

"rusya'dan çağırmış adamları mustafa kemal" dedi. "suphi esir kalmış rusya'da, sonra bolşeviklere katılmış. aralarında istanbul'dan gelenler de varmış. bakü'de bir kongre mi ne yapılmış da, onun için gitmişler oraya."

"sonra?"

"davetiyeyi alınca mustafa kemal'den, gelmişler sınıra, kazım karabekir paşa karşılamış."

çamların altına oturduk. hava da bir güzel. karadeniz'den bir de yel esiyor püfür püfür.

"erzurum'da hacılara, hocalara, ite köpeğe, 'muhafazayı mukaddesat cemiyeti' diye galiba bir cemiyet kurdurmuşlar. daha şehrin kapısında yuhalamış, taşa tutmuşlar suphi'lerin yaylılarını. 'camilerimize eşek bağlayacaklar!' 'karılarımızın başını açacaklar!' 'bize şapka giydirecekler!' diye bağırırlarmış. karabekir de, silahlarını alıp trabzon'a sevk etmiş suphi'leri."

karadeniz sağa, sola, ileriye bomboş uzanıp gidiyor alabildiğine. ne bir vapur dumanı ne de bir yelken.

"burada hepsini, değirmendere'de, geceleyin, bir motora bindirmişler. ocak ayının 28'inde oluyor bu iş. burada bir yahya kahya var, kayıkçılar kahyası, it mi it. topal osman'ın adamı. suphi'lerin motoru az açıldıktan sonra, yahya kahya adamlarını başka bir motora yüklüyor. bunlar sürmene açıklarında rampa ediyor öteki motora. suphi'ler 15 kişiydi diyorlar. suphi karısını da getirmiş. karı rus. boğuşma iki saat kadar sürmüş, diyorlar. bir aralık suphi bir tüfek geçiriyor eline. tam ateş edecek, trabzon'un itlerinden faik adında bir hergele, arkadan, ensesinden, tabancayla vuruyor suphi'yi. ötekileri de bıçaklayıp, boğup, ayaklarına taş, demir bağlayıp denize atıyorlar. rus kadınını trabzon'a getirmişler. güzel kadınmış. yahya'nın evinde hapis. burada, bu iş üstüne, bir şeyler olacak diye korkuyor hala ankara."

"trabzon'da bizden kimse var mı?"

"bilmem."

karadeniz hep öyle bomboş, apaydınlık yayılıp gidiyor.