14.05.2013

mutlu prens

oscar wilde

ah, mutluluk ne küçük şeylere bağlı! ben ki dünya bilginlerinin yazdığı her şeyi okumuşum, felsefenin tüm gizlerini özümsemişim; gene de tek bir kırmızı gülün yokluğu yüzünden hayatım zindan oluyor.

insanların gölge dedikleri şey gerçekte bedenin gölgesi değil, ruhun bedenidir.

kişiye hayatta destek olan tek şey, herkesin kendinden ne kadar aşağı düzeylerde olduğunun bilincidir.

dünyadaki en inanılmaz şey insanların acı çekmesidir. yoksulluk ve mutsuzluktan daha büyük bir gizem olamaz.

bir sürü güzel çiçeğim var; gene de dünyanın en güzel çiçekleri çocuklardır.aşk, kendi içizgisinde iyi bir şeyse de dostluk daha üstündür. doğrusu ben dünyada sağlam bir dostluktan daha eşsiz, daha soylu hiçbir şey tanımıyorum.

iyi iş yapan çoktur da iyi konuşan azdır.

eliaçık olmak dostluğun özüdür.

kişinin başkaları için yaptığı iş kadar zevkli iş yoktur.

şairler aşkı öldürdüler. öyle çok şey yazdılar ki bu konu üstüne, insanlar onlara inanmaz oldu. ben hiç şaşmıyorum buna. gerçek aşk, çile çeker ve susar.

tanısaydım yakın arkadaşı olmazdım, büyük bir olasılıkla. kişinin yakın arkadaşlarını tanıması çok tehlikeli bir şeydir.

sevda denen şey çok harika, doğrusu! zümrütlerden daha değerli, nadide opallerden daha paha biçilmez, inci mercanla satın alınmaz, çarşı pazarda satılmaz. tüccarda bulunmadığı gibi terazide altınla da tartılmaz.

yaşam herkes için çok tatlıdır. yeşil ağaçlar altında oturmak, altın arabasıyla güneşi, gümüş arabasıyla ayı seyretmek çok hoştur. akdiken çalılarının kokusu, vadilerde gizlenen mavi çançiçekleri, yamaçlarda fundaların rüzgarda savruluşu gözü gönlü okşar. ne var ki sevgi, yaşamdan da güzeldir.

savaşta güçlüler zayıfları köle yapar, barışta ise zenginler yoksulları köleleştirir. yaşayabilmek için çalışmak zorundayız; oysa bize öyle düşük ücret ödüyorlar ki ölüyoruz. bütün gün onlar için çabalıyoruz, onlar kasalarını altınla dolduruyorlar, bizimse çocuklarımız vaktinden önce sönüp gidiyor, sevdiklerimizin yüzleri sertleşip çirkinleşiyor. üzümü biz eziyoruz, şarabı eller içiyor. mısırı biz ekiyoruz ama soframız bomboş. gözle görülmese de zincire vurulmuşuz biz, herkes, özgürsün dese de köleyiz.

herkes bu durumda. yaşlılar kadar gençler, erkekler kadar kadınlar, erişkinler kadar küçük çocuklar da bu durumda. tüccarlar bizi ezip öğütüyor, gene de onların her dediğini yapmak zorundayız. papaz tespihini çekerek atını yanımızdan sürüp geçiyor, ne arayanımız var, ne soranımız. güneşsiz sokaklarımızda yoksulluk aç gözleriyle sürünüyor, günah da ayyaş suratıyla hemen onun peşinden geliyor. sabahları sefillik uyandırıyor bizi, geceleyin rezillik gelip yanı başımıza oturuyor.

felsefe gerçi bilgedir ama aşk felsefeden de bilgedir; gücü tartışılmaz olan iktidardan bile daha yamandır. kanatları alev alevdir, gölgesi de yalaz renginde. dudakları bal tadında, soluğu günlük gibi hoş kokuludur.

sanatın gizleri, en iyi gizlilik içinde öğrenilir ve bilgelik gibi güzellik de, tek başına tapınanlardan hoşlanır.

bu dünyanın yükü öyle ağırdır ki tek bir insan taşıyamaz; dünyanın derdi öyle büyüktür ki tek bir yüreğe sığmaz.

kar, koynunda yatıp uyuyanlara karşı acımasızdır.

bilgelikten üstün hiçbir şey yoktur.

kişi ruhunu ömründe bir kez kovabilir ama bir kez geri aldı mı ömür boyu içinde taşımak zorundadır; çünkü bu onun cezası ve de ödülüdür.

acı bu dünyanın efendisidir ve onun ağından kaçabilecek tek kul yoktur. sırtlarına çul bulamayanlar var bu dünyada, ekmek bulamayanlar var. şahane giysiler kuşanmış dul kadınlar da var, paçavralar içinde gezenler de. cüzamlılar bataklarda dolaşıyor ve birbirlerine karşı taş yürekli davranıyorlar. dilenciler araba yollarını arşınlıyor ama cepleri bomboş. kent sokaklarında açlık kol geziyor, veba sur kapılarında bekliyor.

aşk, bilgelikten daha iyidir, her türlü servetten daha değerli, dünyalı kadınların ayaklarından daha güzel. ateş, aşkı kül edemez, sular söndüremez. gündoğumunda çağırdım seni, gelmedin. ay bile adını duydu ama sen kulak vermedin; çünkü kötü bir anımda seni bırakıp gitmiştim. senden uzaklaşmamın cezasını çektim. ama sevgin hep gönlümdeydi, hep güçlü kaldı, hiçbir şey sarsamadı onu. oysa şu gözlerim iyiliği de gördü, kötülüğü de. şimdi madem sen öldün, ben de seninle birlikte öleceğim.