18.03.2019

yağmurun altında

melih cevdet anday


yirminci yüzyılı yaşadım
ertelenmiş bir yüzyıldı bu
yıkık bir sur yazgımızın uydusu
bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
bırakmaz günün adını koyalım

yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
herkes içindi ve kimse içindi
okunmamış bir yazı, umudu doyuran
duaları düşünmek neye yarar
kurgular tutuşturdu bacalardan

yirminci yüzyılı taşıdım
tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar
ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle
çıplak su gibi yinelenir zaman
gökyüzünde usumuzun dirliği

aklın başarısızlığa uğradığı içtenlik
bir şive gibidir insan, ey öldürülmüş insan
bilinmeyen bir hayvana özgü bir ses gibi

sabırsız testi, hep dolar gibisin
her şeyin sese dönüşeceği bilinemez ki

bilip de diyenimiz yok

yirminci yüzyılı yaşadım
parlak suyunda boğulmuş sahipsiz
insan yeryüzünde durur, bulutlar
bulutlar düşümüzde doludizgin
soylu bir çılgınlıktı gündemimiz

ellerinde oyuk gözlü idoller
yüreğimin yalanını besler üç güzel
bir dağın tepesinde buldum üç güzeli
ama ses yok, sessizlik yok, önce erte yok
bir mezar gördüm içinde kimse yok

yirminci yüzyılı taşıdım
golgota'ya, dirilemem ki
taşlar arasında yabanıl erinç
ölümü diriltiyorduk hep
yaşam tabular arasında bir esinti

mevsimler kurgularla oyaladı bizi
tarlaya bırakılmış bir at gibi
bağlı, yalnız ve özgür
umudumuz sabrın tutamadığı ırmak
umutsuzluğumuz insan kalmak içindi

yirminci yüzyılı yaşadım
dingin karşıtlıkların adını bulmalı
sel gibi kuruyor yaşlılık, gençlik
sanki melekleri gördük uzun saçları
tanrının unutkan kuzgunu idik

nasıl unuturum ey doğa
bana bir diyeceğin vardı, kalakaldım
vaktim yetmedi, ölüm kalım
bütün yüzyılları yaşadım
vaktim yetmedi anlamaya

yirminci yüzyılı taşıdım
atalardan kalma huysuzluk
kuşku, yeryüzü deliliği
kralımız doğuştan yarım
ama tanrımız ara ara idi

yaşayamadım yirminci yüzyılı
kim yaşadı ki kendi yüzyılını
akarsuyun dilinden sezenimiz yok
orpheus'tan sonra ben geldim
giz dönüp baktığımız yerde kaldı

görüp de bilenimiz yok

ah acımasızdır uykusuz soru
delice zeytin yerdi atamız homeros
biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki
suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak
ama yüzyılımız hamdı, delice idi

yirminci yüzyılı yaşadık
o çağa bu çağa gömüldük
bir şey var, susar, bakar durur
ölümün soluduğu denizle varolan
gökyüzünden başka çağ yoktur

oysa ne çok geçmiş var ne de çok zaman
ne çok gelecek ne az zaman
benzerlikle karşılaştık, susalım
kapalı bir avuçtur sözcük
neden açıp da sormak ister insan

sorup da dönenimiz yok

hiçbir yüzyılı yaşamadım
tüy kuşun ruhudur, ses teni
hep anlar gibi oldum duvara vuran güneşi
nesne ve bilinç birdir, çağ atlattı beni
bir hoş bilmece içinde yaşadım

dingin ol ruhum, belki uzaklarda
bir yerde nicedir ilk dizeleri
yaratılıyor acıklı destanımızın
çağlar sonra hayranlıkla okunmak için
belki benzer umarsızlığımız kahramanlığa

kalk dostum ormana gidelim
geyik sesleri içine çökelim
yeniden doğuş, kıvanç, uyum
kurgular bir yana, biz bir yana
ilk kez düşünmeden görelim

martılar gibi yağmurun altında