3.02.2016

özgürlük

desiderius erasmus

özgür ve ön yargısız bir kafanın hiç kimseye aldırmaksızın elini değdirdiği her şey, artık çoktan eskimiş tasarımların kafesinde yaşayan bir dünya için yepyeni bir görünüm kazanır. çünkü bağımsız düşünebilen kişi, aynı zamanda başkaları için de en iyi ve en destekleyici biçimde düşünmüş olur.

bütün tutkuların kaderi günün birinde gevşemektir; her türlü bağnazlığın varabileceği nokta, günün birinde kendi başını yemektir. akıl ise beklemeyi ve direnmeyi bilir. kimi zaman, çevresindekiler sarhoşluk içerisinde tozuttuklarında susmak zorunda kalır. ama kendi sesini duyuracağı günün de geleceğini bilir; çünkü hep gelmiştir.

geniş bir dünya görüşünü, aydın yürekliliği temel alan her hümanist idealin kaderi, yalnızca tinsel-aristokrat bir ideal olarak kalmak, ender kişilerce benimsenmek ve bunlar tarafından bir miras gibi ruhlardan ruhlara, kuşaktan kuşağa aktarılmaktır; fakat öte yandan gelecekte bütün insanlığın kader birliği yapacağına olan bu inanç hiçbir zaman, en karışık dönemlerde bile tümüyle gücünü yitirmeyecektir.

insan ruhunun kendi yaşam alanından yola çıkarak bütün insanlığa bulunduğu atıflar, tekil insana kendi gücü üzerinde bir güç kazanma olanağını armağan eder. insanlar ve toplumlar, gerçek ve kutsal ölçütlerini ancak kişilerüstü ve gerçekleştirilmesi neredeyse olanaksız ideallerin evreninde bulabilirler.

savaşın en büyük yükü, bu savaşın hiç ilgilendirmediği kişilerin sırtına biner ve savaşta herhangi bir başarı söz konusu olsa bile, taraflardan birinin mutluluğu, öteki tarafın zararı ve yıkımı demektir.

özgür yaşanmışsa, özgür ölünmelidir! özgür ve sıradan giysiler içinde, hiçbir işaret takmaksızın ve bu dünyanın sunacağı tüm onurlandırmalardan uzak, bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgür insanlar gibi yalnız ölmek.