2.12.2015

babadat

ali püsküllüoğlu



üç tel, üç mısra şiir
sabır taşını çatlatan çile
anılarla avunduğumuz yetişir

söz gümüştür
sükut altın değildir yine de

gülmeyi bir kez unuttun mu
neylesen gülemiyorsun bir daha

ağaç içinden çürür
elmayı oyar kurt, sineği yer örümcek
ve insanı yer insan

elif kızın gönülcüğün çalmışlar
bir halden bilmeze vermişler

"yılan gibi eğrim eğrim mor belik
soyka kalsın bu ayrılık ayrılık"

güneyden mi geldin böyle nedir
portakal kokusu avuçlarında
bu limon çiçeği ne saçlarında
söyle durur mu o sıcak sihir
turuncu renklerle dal uçlarında

bir kahve fincanında
bahtıma çıkan fal sensin
yalan da olsa
uydurduğum en güzel masal sensin

yoksul bir kasabada doğan
yalınayak büyüyen şair
nerden bulacak yumuşak kelimeleri
o, dağ yeli gibidir
sarsar

kötü değildir ağlamak
yüreğim boş bir kafes işte

ömür üç günlüktür biter
şiirde sürer hayatın filizi
sürekli bir aşktır çünkü şiir

ah güz gelir kış yok işte yağan kardır
yer duymaz gök sağır
ben çekerim yüzyıllardır
söyleyin anama ağlamasın

ölüm bir kaçıştır yaşamdan

biliyorum, insan kavgayla büyür
biliyorum, dümdüz değil yaşam

ölüm, gençleri
çok seviyor ülkemde

saçında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları
saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarlakuşları

yaşamanın ve ölümün karşısında her şey susar

her şey bir eski zaman düşünde
savrulup gitti günler