5.11.2016

sanat, edebiyat, dil, kültür

nazım hikmet

biz güzel sanatlar sahasında ananelerin hala esiriyiz. sanatı hala afyon çekmek kabilinden bir şey telakki edenler az değildir.

derelerin arasında köprüler nasıl bilgisiz kurulamazsa, yüreklerin arasında da köprü kurmak için bilgili olmak gerektir. eğer ozanlığa özenseydim, tek söz yazmadan önce, en aşağı iki dil öğrenir, iki bin kitap okurdum.

ölü bir fotoğraf makinesi gibi değil, bir sarhoş şarkısı, bir deli sayıklaması verimi gibi de değil, olanı olduğu gibi gören canlı bir insan kafası gibi, bir "ruhlar mühendisi"ne benzeyen kitapları severim.

halifeliğin cehennemin yedi kat dibine yuvarlanmasından şapkanın giyilişine dek, bir devrim bakımından, atılan her adımda yürekleri parçalananlar oldu. bir devrim gözüyle emperyalizmin denize dökülüşünden, temiz türkçenin işlenmesine kadar yapılan sıçramaların ağrısını gırtlaklarına sarılmış bir pençe gibi duyanlar vardır.

entelektüel dediğin, şarkıya benzer. iyisi, özlüsü, derini ve düzenlisine doyum olmaz. kötüsü çekilmez bir nesnedir. ne dinlenir, ne tadılır.

gelen edebiyat neslinin giden edebiyat nesline vereceği en kahredici, en kestirme, en kati cevap meydana eser çıkarmasıdır. bilhassa keyfiyeten eskisinden üstün, eskisinden ileri eser..

afiş sanatkarlığı; doktorluk kadar mesuliyetli, saray şairliği kadar zeki ve kurnaz, düşman memleketini işgal eden bir ordu kumandanlığı kadar kudretli bir şeydir.