3.12.2014

kadın

erica jong

erkeklerin çoğu kadınları ya melek ya da şeytan olarak görürler. ya bakiredir kadınlar ya da orospu. ya azize ya da günahkar. bunlara aynı kadının yarı melek yarı şeytan olabileceğini, başlangıçta masumiyetin ta kendisiyken sonradan tecrübenin simgesi haline gelebileceğini anlatmak olanaksızdır. hele namus denilen şeyin zenginlerin parası yetebilecek bir lüks olduğunu, günahın ise fakirler için bir yaşam çaresi olduğunu asla anlayamazlar.

kadın, doğanın her kesiminde yanlış anlaşılmış, ya namus değerlerinin ya da günahların bileşimi olarak görülmüştür.

kibirli olduğu söylenen kadın nesli, yalnızca yüzeysel güzellik konusunda kibirlidir. uğrunda bunca gürültü koparılan o kibir bile, sağ kalma içgüdüsünün sonucudur bence. kadınların hiçbir güce sahip olmadığı bir dünyada, tek çarenin güzellik olduğunu her kadın sezgileriyle bilmektedir.

biz hepimiz gömülü bir geçmişten çıkıp yükseliyoruz. mantıktan, aydınlıktan, doğanın büyük planından dem vuruyorlar ama, kadınlar için bu çağ en karanlık çağlardan biri. kadınların parlak güneşe benzetilip tapıldığı, solgun ayla bir tutulmadığı eski çağlardan çok uzak. mezarlarımızın üzerindeki tozu silkeleyip doğrulmaya, gerçek yüzümüzü göstermeye daha yeni yeni başlıyoruz.

bizler; hayat getirenler, hayat verenleriz. bunu bizden asla alamazlar. bu mucizeyi aşağılamaya, onu bizim onurumuz olmaktan çıkarıp mahvımızın nedeni haline getirmeye çalışsalar bile, gücümüzün esas kaynağı yine odur.

haç olsun, darağacı olsun, zindan parmaklıkları olsun, hep erkeklerin deliliğinin simgeleridir. kuvveti her zaman hayatın kendisinden önde tutarlar. ama kadının simgesi bir daire, bir halkadır. bacakların arasında beliren bir bebek başıdır, meme uçlarının yuvarlaklığıdır, göbek deliğidir, şişen karındır. güneştir o. halkaların ne başı ne de sonu vardır. oysa doğrular, ister yukarı ister aşağı gitsinler, ister haç, ister darağacı oluştursunlar, her zaman için erkeklerin ölüme taptığının kanıtlarıdır.