5.06.2014

emek

henry miller

bugünün insanları için cennet sadece günahtan kurtulma anlamını taşımaz, işten kurtulma anlamını da taşır; çünkü çalışma nefret ve tiksinti vericidir. insanoğlu tanrı'ya ulaşmak için kestirme yol arar. tanrı'nın sırrını çalmaya kalkışır. sonuç ne olmuştur? günah, hastalık, ölüm. başlangıcı olmayan savaş, başlangıcı olmayan huzursuzluk. bildiğimiz küçücük şeyleri, kendimizi ortadan kaldırmak için kullanırız. yarattığımız canavarın zulmünden nasıl kaçacağımızı bilmiyoruz. günün birinde mutluluğu bulacağımıza kendi kendimizi inandırmaya çalışıyoruz; oysa, doğruyu söylemek gerekirse, kendimize daha çok, daha büyük işler çıkartıyor, kendimizi daha büyük sıkıntılara sokuyoruz. buluşlarımızla dünya yüzünü değiştiriyoruz. öyle bir gün gelecek ki dünyayı tanınmayacak şekilde değişmiş bulacağız. yaşantı dayanılmaz bir hale gelinceye kadar.. uzak bir yıldızın ışınları.. sorarım size, eğer bu değişmez ışınlar insan olmayan bir yaratığı etkiliyorsa, bizi neden etkilemesin? cennetin bütün yıldızları, güneşin yardımıyla üzerimizde parıldarken neden hala karanlık içinde bocalıyoruz? eğer bizi meydana getiren madde tahrip olmazsa, neden yavaş yavaş eriyip bitiyoruz? eriyip biten nedir? bizi meydana getiren elemanların erimedikleri gerçek. eriyor, yok oluyoruz; çünkü yaşama arzumuzu yitiriyoruz. peki neden böylesine önemli bir alev sönüyor? inançtan yoksun olduğumuz için. doğduğumuz anda, fani olduğumuz söyleniyor. kelimeleri anlamaya başladığımız andan itibaren, yaşamak için öldürmemiz gerektiğini öğreniyoruz. ne kadar iyi, ne kadar akıllıca yaşarsak yaşayalım, hasta olup öleceğimiz hatırlatılıyor. ölüm düşüncesi daha doğuşumuzdan itibaren kafamıza yerleşiyor. öleceğimiz üzerine en küçük bir kuşku dahi var mıdır?