21.04.2021

sadık hidayet

bozorg alevi

"hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var. okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. nerede çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. istifa ettim mi seviniyorlardı. bırak gitsin, yaramaz! çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de." (sadık hidayet)

bugünkü iran'ın en büyük yazarı, ölümünden birkaç yıl önce böyle demişti. 9 nisan 1951'de paris'te canına kıyarken, çok dar bir tanıdıklar çevresinde biliniyor, beğeniliyordu. avrupa onun eserlerini daha dikkatle izlerken, londra ve moskova onun küçük hikayelerini yayınlarken de kendi yurdunun yazarları hidayet'in eserlerini reddetmekte; hatta gençliği coşturan popüler dilini alaya almaktaydılar. bugün, herkesçe iran'ın en önemli yazarı kabul ediliyor; bir zamanki hasımları da ölümünü sömürerek acıklı akıbeti üzerine gösteriş yasları tutuyorlar. hidayet'in kitapları birçok basımlar yaptı; büyük bir kısmı bugüne kadar fransızcaya, rusçaya, ingilizceye, almancaya, macarca ve çekçeye çevrildi. fransız edebiyat eleştirmeni andre rousseaux, hidayet'i, çağımızın en önemli yazarlarından biri sayar ve "bu roman [kör baykuş], yüzyılın edebiyat tarihinde bir aşamadır." inancını dile getirir.

bu satırların yazarı, aşağı yukarı 25 yıl boyu, hidayet'i yakından tanıdı, onu hep dürüst, kıymetli bir dost olarak takdir etti. alçak gönüllülüğü, insan ve hayvan sevgisi, haksızlık ve gadre uğrayanların, ezilenlerin kaderlerine ilgisi, acıması, fedakarlığı, güzelliğe ve saflığa karşı sonsuz arzusu ve bunları boşuna araması; dostları arasında her zaman söylenir, konuşulurdu. adamdan saymadıklarına karşı dümdüz tutumu, bayağılık ve şirretlikleri maskaraya çeviren kıvılcımlı zekası, hiçbir ayrıntıyı atlamayan çok belirgin gözlem yeteneği; karakterinin belli başlı özellikleridir. kendimize onun en yakın dostları gözüyle bakabilen bizler onu sever sayar, hayranlık duyardık ona.

çocukluğunda bir kere bir bayramda kurban kesilmesini görmüştü, o günden sonra artık hiç et yiyemedi, ölümüne kadar et koymadı ağzına. bir seferinde, farkında olmadan, kıymalı bir börekten bir parça ısırmış, midesi bulanmış, çıkarmıştı.

bir nükteciydi hidayet, çok zaman o şakacı maskesi ardındaki üzgün düşünürü görmek imkansızdı hemen hemen. bazı kimseleri ciddi bir söz söylemeye layık görmez, onlarla eğlenirdi sadece; ama edepsizleşip de gönüllerini kırmak istemezdi hiç. hatta bütün kalbiyle nefret ettiklerini bile asla incitmemiştir.

ömrünün son yıllarında afyon düşkünlüğü, kapıldığı ümitsizlikten ve hayatını yavaş yavaş ölüme teslim etmek niyetinden ileri geldi.

sadık hidayet, 17 şubat 1903'te tahran'da doğmuştu. yüz yıldır sarayda ve ülkenin edebiyat hayatında mevki ve isim yapmış, itibarlı bir ailedendi. tahran'daki saint-louis fransız kolejinde okudu. hristiyan misyonerlerce kurulmuş bu kolej, nüfuzlu sınıfın çocuklarına modern bir eğitim veriyordu. hidayet, daha ilkokuldayken, kalabalık bir aile çevresi için, el yazısıyla bir gazete bile çıkarmış, resimlerini de kendisi yapmıştı gazetenin. 1925'te bu kolejden ayrıldı, mühendis olmak istiyordu, belçika'ya gitti, oradan fransa'ya geçti. dört yıl olmuş, hangi mesleği seçeceğine hala kesin karar verememişti. paris'te yazmaya başladı. ilk eserleri burada meydana geldi ki bunlardan "yaradılış efsanesi", şimdi yeni iran edebiyatının kalıcı anıtlarından biridir. iki intihar girişimi, kendini tamamen sanata adamaya karar vermenin onun için pek kolay olmadığını gösteriyor. 

1930'da hidayet, tahran'a döndü. ailesinin nüfuzu dolayısıyla her imkana sahipti, diploması olmadan da devletin en yüksek mevkilerine geçebilirdi; ama o geçimini sıradan bir katip, bir muhasip olarak sağladı. 1930 ile 1936 arasındaki yıllar, hidayet için verimli bir yaratma dönemi oldu. tahran'da, hepsi de uzlaşma aleyhtarı, vatansever gençler onun çevresinde toplandılar. bu çevre, çok geçmeden, müstebit rıza şah'ın iran'da yarattığı hayat şartlarına ayak uyduramadı. sadık hidayet, hindistan'a gitti ve kör baykuş'u ilkin orada yayımladı. kitaba, iran'da satışının yasak olduğunu belirten bir not eklenmişti.

ikinci dünya savaşı'nın patlaması, müttefik birliklerinin 1941 eylülünde iran'a girişi ve bunları izleyen politik olaylar, yazarda, yeni başlayan kurtuluş hareketinin iran'a durum ve şartlarda olumlu bir değişiklik getireceği ümidini uyandırmıştı. savaş sonrası eserleri belirli bir iyimserlikle doludur; ama bu çok sürmedi; çünkü çok geçmeden iç politika doğrultusu yeniden nazikleşti ve hidayet yurdunun, yerinde kullandığı bir deyimle "aşağılık adamlar" dediği sınıfın zulmünden ve ahlak bozukluğundan kurtulma ümitlerini tamamen yitirdi. az sonra da, gençliğini geçirdiği yerlerde yeni bir yaşama gücü bulmak ümidiyle paris'e gitti.

başbakan olan eniştesinin müslüman bir yobaz tarafından 7 mart 1951'de katledilişi, kendi canına da kıyması için bardağı taşıran son damla oldu. paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı. championnet caddesinde buldu aradığını; 9 nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. yakılmış müsveddelerinin kalıntıları yanı başında, yerdeydi.