1.01.2014

devrim ve uygarlık

herbert marcuse

eski dünyanın köle ayaklanmalarından sosyalist devrime dek, ezilenlerin tüm mücadeleleri, yeni ve daha iyi bir tahakküm sistemi kurmakla sonuçlanmıştır. her devrim, bir yönetici grubun yerine bir başkasını geçirmek için gösterilen bilinçli bir çabadır. her devrimde tahakküme karşı savaşın zafere ulaşabileceği bir tarihsel an olmuş ama bu an elden kaçırılmıştır. her devrim, aynı zamanda ihanete uğramış bir devrimdir.

endüstriyel uygarlık merkezlerinde insan, hem kültürel hem de fiziksel bir yoksulluk içinde tutulmaktadır. insanlar apartman yığınlarında yaşarlar ve bir başka dünyaya kaçmak için kullanamayacakları özel arabalara sahip olurlar. dondurulmuş yiyeceklerle dolu, kocaman buz dolapları vardır. aynı fikir ve ülküleri yayan, düzinelerle dergileri ve gazeteleri vardır. hepsi aynı soydan olan ve bireyleri meşgul edip dikkatlerini daha az çalışabileceklerinin ve kendi ihtiyaçları ile doygunluklarını kendilerinin belirleyebileceğinin farkına varmaları demek olan temel sorundan saptıran sayısız beğenileri, sayısız eğlenceleri ve sayısız cihazları vardır.

bugünün ideolojisi, üretim ve tüketimin tahakkümü yeniden yaratmaları ve mazur göstermelerinde gizlidir. ancak bunların ideolojik niteliği, yarar sağladıkları gerçeğini değiştirmez. bütünün baskıcılığı, büyük ölçüde yararlılığından gelir. bu baskıcılık, maddi kültürün alanını genişletir, yaşamın gerekliliklerinin sağlanışını kolaylaştırır, rahatlık ve lüksü daha ucuza mal eder, eskisinden geniş alanları endüstri yörüngesine çeker ve bütün bunları yaparken bir yandan da eziyet ve yıkıcılığı sürdürür. birey, bu yararların bedelini zamanından, bilincinden, düşlerinden fedakarlık etmekle; uygarlık ise, herkese özgürlük, herkese adalet, herkese barış vaadinden fedakarlık etmekle öder.

potansiyeldeki kurtuluşla gerçekteki baskı arasındaki çelişme, doyma noktasına ulaşır: bu çatışma, dünyanın her yerindeki yaşam alanlarına sızar. gelişimin ussallığı, düzeninin ve yönteminin ussallıktan giderek uzaklaşmasına yol açar. toplumsal birlik ve yönetim gücü, bütünü dolaysız saldırıdan korumaya yetecek kadar güçlüdür; ancak birikmiş saldırganlığı yok etme gücünde değildir. bu saldırganlık, bütüne bağlı olmayanlara, varlıkları bütünün yadsınması demek olanlara yöneltilir. bu karşıt, en büyük düşman olarak, deccal olarak görülür. bu düşman, her zaman her yerdedir; gizil güçleri temsil eder ve onun her yerde hazır ve nazırlığı, topyekün seferberliği gerektirir. savaşla barış, sivil halkla silah altındaki halk, gerçekle propaganda arasındaki ayrım silinir. çok eskiden aşılmış tarihsel evrelere gerileme olur ve bu gerileme, sadomazoşistik evreyi, ulusal ve uluslararası ölçüde yeniden canlandırır. ancak bu evrendeki itiler, bir yeni, "uygar" kalıp içinde canlanırlar: kesinlikle arıtılmamış olarak, toplama ve çalışma kamplarında, koloni savaşlarında ve iç savaşlarda, ceza sömürgelerinde toplum açısından "yararlı" eylemler durumuna gelirler.