2.10.2018

dünya savaşı

erich maria remarque

bizler her şeyi bambaşka getirmiştik gözlerimizin önüne. görkemli bir uyumla başlayacak güçlü ve kaynaşmış bir hayat, yeniden kazanılmış yaşamanın sonsuz sevincini ummuştuk. böyle başlamak istiyorduk. ama günler ve haftalar, ellerimizin arasından uçup gitmiş ve değerli zamanları yavan ve sudan şeylerle geçirmiştik. çevremize bakındığımız zaman, hiçbir şey yapmamış olduğumuzu görüyorduk. kısa görüşlü düşünceye ve harekete alışmıştık; bir dakika sonra her şeyin mahvolması her zaman mümkündü.

şimdi bu yüzden hayatı fazla ağır buluyoruz, ona doğru atılıyoruz; ama dile gelip ses vermesini beklemeden yine uzaklaşıyoruz. ölümle uzun zaman arkadaşlık etmiştik. o hızlı bir oyuncuydu ve her an tüm gücümüzle katılmamızı gerektiriyordu. bu yüzden çabuk, parlayan, aceleci ve saniyede karar veren insanlar olmuştuk; ama şimdi de, buraya hiç uymadığından anlamsızlaşmıştık. bu boşluk bizi tedirgin ediyor; anlaşılmadığımızı, hatta sevgiden bile hiçbir şey ummamak gerektiğini hissediyoruz. askerler ve asker olmayanlar arasında, gittikçe büyüyen bir uçurum meydana geliyor. kendimizden başkasından yardım beklememeli.

bir şeyler uğrunda olmalıydı. bir defasında; ama sadece bir an için, bunun ihtilal olabileceğini sandım; işte kurtuluş geliyordu, işte akıntı tersine akıyor, sürüklüyor ve kendisine yeni kıyılar açıyordu. tanrı inansın, ben de oradaydım. ama akıntı binlerce akarsuya bölündü, ihtilal makam ve makamcıklar kapmak için çekişme konusu yapıldı; ihtilali meslekler, ilişkiler, aile ve partilerle ziyan ettiler ve kirlettiler. ama ben bu işte yokum. arkadaşlığı yine bulacağım yere gidiyorum ben.

ama neden böyle, niçin böyle? çünkü aldatıldık, hem de anlaşılması bile hemen hemen olanaksız bir aldatılışla; çünkü bizleri son derece kötüye kullandılar. bizlere vatandan söz açtılar; ama düşündükleri, gözü doymaz bir sanayinin işgal planlarıydı. bizlere onurdan söz açtılar; ama düşünceleri bir avuç hırslı diplomatla prensin çekişmesi ve egemenlik istekleriydi. bizlere ulustan söz açtılar, işsiz güçsüz generallerin eylem isteğini düşündüler. yurtseverlik sözüne, laf ebeliklerini, şöhret tutkularını, iktidar isteklerini, yalancı romantizmlerini, budalalıklarını, ticaret tutkularını doldurdular ve sonra da bunu parlak bir ülkü diye önümüze sürdüler. bizler bunu yeni, güçlü ve kudretli bir varlığın işareti sandık. bizler kendimize karşı savaştık hiç farkında olmadan. isabet ettirdiğimiz her kurşun içimizden birine rastladı. dünya gençliği ayaklanmıştı ve her ülkenin gençliği de özgürlük için çarpıştığını sanıyordu. her ülkenin gençliği aldatıldı, kötüye kullanıldı, ülküler yerine çıkarlar uğrunda çarpıştı ve karşılıklı birbirinin kökünü kazıdı.

tek bir savaş var sadece: yalana, kararsızlığa, uzlaşmaya ve yaşlılara karşı savaşmak! ama biz onlara karşı savaşacak yerde onlar için dövüştük. yarının buna bağlı olduğunu sanmıştık. oysa yarına karşı bir savaştı. bizim yarınımız öldü; çünkü onu taşıyan gençlik öldü. biz geriye kalanlarız, en son kalan birkaç kişiyiz. ama öteki yaşıyor, toklar ve memnunlar yaşıyor; her zamankinden daha tok ve daha memnun olmayanlar, ileriye atılanlar, saldırganlar bu uğurda can verdiler. bir kuşak yok edildi; umut, inanç, istek, kuvvet ve başarabilme gücüyle dopdolu bir kuşak öylesine büyülendi ki, birbirlerine karşı çarpıştı; oysa hepsinin hedefi aynıydı.