11.11.2013

metal yorgunluğu

tomris uyar

çocuğa rastladığında akşam çöküyordu.

yedi sekiz yaşlarında, çırpı bacaklı, kızıl saçlı, belki çilli bir oğlandı. yüzü görünmüyordu ki; iki sitenin arasında -bir bölümü otoparka ayrılmış bahçedeki sırada- sırtı herkese dönük oturuyordu. ailelerinin "sevimli afacanlar" dediği öbür çocukları tanımadığı, tanısa da onların eninde sonunda itişmeyle sonuçlanacak -şimdilik yalnızca sevinç böğürtüleriyle dolu- oyunlarına katılmayacağı açıktı. yukardan bakan, bilgiç bir havası yoktu ama hiçbir yarışmada yer almak istemediği belliydi. bedenine bol gelen şortunun üstüne giydirilmiş tişörtündeki yazı da okunamıyordu: bir ihtiyarınki kadar çökük omuzlarının arasında kırıştığından. galiba bir amerikan basketbol takımının amblemi vardı sırtında. tişört, şort kadar çarpıcıydı da çocuğa yakışmıyordu: bir iğretilik.

acaba sitem dolu bu dışlama -çünkü yalnızca uzaklara, belirsiz bir noktaya, ağaçların kıpırtısız dallarına dikmişti gözlerini- sporsever bir ailenin oğlu olmasından mı kaynaklanıyordu?

ortaya bir soru atmak şarttı:

"sence yarın da hava böyle mi olacak? baksana, gökteki kızıllık sürüyor."

çocuk, soruyu üstüne almakta gecikmedi, döndü. evet, çilliydi.

sonra yabancıya yüz verdiğini düşünerek ekledi:

"kimbilir, belki.."

"sen yeni mi taşındın buraya? (taşındınız dememeye özen gösterdi.)

"evet."

"ben de öyle."

"ama ben seni daha önce hiç görmedim."

"ona bakarsan ben de seni görmedim."

"ben bahçeye sık çıkmam. niyazi abi'nin oğluyla ilgilenmem gerekiyor. kardeşimle."

"senin babana herkes 'niyazi abi' mi der?"

çocuk kahkahasını tutamadı:

"nerden çıkardın? niyazi abi başka, babam başka.."

"salak bir soruydu, kusura bakma."

"o kadar da değil. ben iyi anlatamadım."

çocuğun yüzünün kızarması, attığı geri adım, yüreklendiriciydi.

"büyüklerin salakça sorularını çok duymuşsundur."

"ama kabul etmezler ki.."

o anda gözü, çocuğun bağcıkları çözük spor pabuçlarına takıldı.

"pabuçlarını bağlamana yardım etmemi istemezsin herhalde.."

"hayır. kendim öğrenmeliymişim."

"bak, bu akşamlık ben bağlayayım. ama düğüm sen bağlamışsın gibi biraz beceriksizce olsun. yarın akşam birlikte deneriz, öğrenirsin."

"yarın akşam gelebilirim; çünkü niyazi abi'nin oğlu annesine gidiyor."

"yarın akşam, aynı saatte, burada. söz mü?"

"söz. bak ben şu karşıki pencerede oturuyorum."