2.10.2013

kanaldaki ev

georges simenon

çıkış kapısına doğru itiş kakış ilerleyen yolcu selinin içinde telaş etmeyen bir o vardı. elinde yol çantası, biletini görevliye vermek için sırasını bekledi. yas tülünün altında başı dimdikti.

brüksel'den trene saat altıda binmişti. hava karanlıktı. buz gibi bir yağmur yağıyordu. üçüncü mevki sırılsıklamdı. çamur içindeki yerler ıslak, cıvık bir buğuyla kaplı bölmeler ıslak, içinden dışından sular sızan camlar ıslaktı. ıslak giysili insanlar uyukluyordu.

saat sekizde hasselt'e gelince trenin de, garın da elektrikleri sönmüştü. bekleme salonlarında şemsiyelerden yol yol ıslak ipek kokan sular akıyor, sobaların başında yolcular kestiriyorlardı. çoğu, edmee gibi, karalar giymişti: bu bir rastlantı mıydı? yoksa, kendisi tepeden tırnağa karalar içindeydi, yastaydı; ondan mı tuhafına gidiyordu herkesin koyu renk giymiş olması? hem kalabalıklar hep böyle giyinmezler mi?

12 aralık. gişenin yanında iri puntolu koskoca bir "12" sayısı. kapkaraydı o da.

dışarıda şakır şakır yağmur yağıyor, kimi koşuyor, kimi bir saçak altına sığınıyordu. bulutlar ortalığı zindana çevirdiği için dükkanlar elektriklerini yakmışlardı.

tam garın karşısında, sokağın ortasında, yeşile ve siyaha boyalı büyük bir tren duruyordu. bomboştu. ne makinisti vardı ne biletçisi. üstünde maeseyck yazıyordu. edmee, neroeteren'e gitmek için bu kasabadan geçecekti.