16.10.2013

içimdeki istanbul fotoğrafları

mario levi

kaybedilmeyecek servet, elden çıkmayacak zenginlik yoktur. hiç kimse sahip olduklarıyla övünmemeli.

vapurlar şehre bir nefes verir. yaşamayı bilenler de onlarla nefes alır. hayat akar, deniz akar, geçen günlerin suları derinlerimizde, ait olduğumuz tarihle beraber akar.

aramak, tüm bulunabilenlere rağmen daha fazlasını bulmaya çalışmak, belki tehlikeli; hatta çok tehlikeli; ama aynı zamanda da daha anlamlı değil mi?

zaman ölülerini taşıyor. sen ölülerini taşıyorsun. yürümek, her şeye rağmen yürümeye devam etmek için..

başkalarının yaşadıklarını yaşamak.. ya da başkalarının oyunlarının içinde olmak.. yalnızlığını oyunlarla unutmaya çalışmak nasıl da sancılıydı aslında. yalnız kalmamak için kendini bir yerlerde unutmak; hatta yok saymaya çalışmak..

mihrimah sultan için yaptırılan iki cami aynı eksende bulunuyordu. ne demekti bu? karşı karşıya kalınabilecek görüntüde bu hikayenin en can alıcı tarafı nefes alıp veriyordu işte. senede bir gün bakılabilecek bir resim: edirnekapı'daki caminin üzerinden güneş batarken, üsküdar'dakinin üzerinden ay doğuyordu. mihrimah'ın anlamı neydi? güneş ve ay.. şair ruhlu bir deha -mimar sinan-, dile getiremediği, içine gömdüğü duygusunu böyle mi dile getiriyordu?

bir renk nelerin kapısını açıyordu değil mi? insan yola, hiç istediği gibi şiir yazamayacağını bilse de, hayatını bir şiir gibi yaşamak için çıkınca..

insan en çok kaybettikleriyle kazanıyordu galiba. gerçek öğrenmeler, gerçek bedelleri gerektiriyordu.

zamanın akışında başka fotoğraflar da hayatına girebilir, biliyorsun. hikaye bitmez. bu şehri yaşama kararlılığını gösterdiğin sürece.. ama ne yaparsan yap, kimle yaşarsan yaşa, bu fotoğraflar hep ardından gelecek. yeni fotoğraflarında bu fotoğrafların kendilerini devamlı hatırlatmalarını başka türlü nasıl açıklayabilirsin? kaybedilenlerin hikayesinde balıklarının izleri de vardı..

yalnızlığını daha iyi taşıyabilmek için çıktığın savaş nasıl da zorlu bir savaşmış!

"sular kararmaya başlayınca her şeyin dili ve edası değişir. akşam her şeyi azamet ve kadife ile giydirir. her şey daha çok kalp diliyle konuşmaya başlar. sular kayıkları, sanki büyütmek istedikleri hülyalarımızın beşikleri gibi sallar. renkler koyulaştıkça yüreklere bir keder çöker."